dir. Köyün yakınında bulunan, içinde tesis olmayan küçük bir orman, piknik yeri işlevini görmektedir.
Özellikle haziran ayı, kiraz mevsimi olması nedeniyle Polonezköy’ün en çok ilgi gören mevsimidir. Kış mevsiminde yöre, kar örtüsü altındaki doğasıyla ve av olanaklarıyla bir başka özellik kazanmaktadır.
Köyün ilgi merkezi olmasının bir başka nedeni de Polonezköylüler’in geleneksel konukseverlikleridir. Günübirlik ya da belli sürelerle kiralanabilen köy evlerinde, tam pansiyon hizmet verilmektedir.
Giderek ortadan kalkmakla beraber özgün Polonya yemeklerinin de yenebildiği Polonezköy tereyağı, peynir ve yoğurt gibi süt ürünleri ile de ün kazanmıştır.
Polonezköy yakın dönemde kimi özelliklerini yitirmeye başlamıştır. İlk kuranlarının çoğu yurt dışına göçmüş, evler Türkler tarafından satın alınmış, özgün mimari özellikleri ortadan kalkmaya başlamış, sessizlik ve sükûnet yerini kalabalık ve gürültüye bırakmıştır.
Sürecin kendisini tamamlaması halinde, ge’ecek kuşaklara yöre özelliklerinden çok şeyin aktarılamayacağı kesindir.
Paşabahçe-Üsküdar Yöresi: Beykoz’un güneyinde yer alan Paşabahçe yöresi,Boğaz manzaraları ve yeşil alanlarıyla ilgi çekmektedir. Yöre tarihte incir bahçeleriyle ün kazanmış İneirköy Mesiresi’ni de kapsamaktadır.
Paşabahçe’nin güneyinde Çubuklu Köyü bulunmaktadır. Çubuklu Bahçe denen tarihi bir mesirenin bulunduğu semtin yaslandığı sırtlar yemyeşil bir bitki örtüsü ve korularla kaplıdır. Tepede Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın köşkü bulunmaktadır. Köşkün çevresini saran 19 ha, koru eskiden bülbül-leriyle ün kazanmıştı. Bugün köşk ve çevresi belediyeye devredilmiş durumdadır. Halka açık olmakla birlikte sosyal ve turistik amaçlara hizmet edebilecek bir donanıma sahip değild’r.
Boğaz boyunca daha güneyde, bir başka mesire ve sayfiye yeri olarak Kanlıca Körfezi bulunmaktadır. Türkler’in Boğaziçi’ne sahip oldukları ilk günlerden beri kalabalık ve bayındır bir yer olan Kanlıca, tarihi mesi-releriyle ünlüdür. Fıstıklı Yokuşu’ndan körfeze inen sahada, padişahların da kullandıkları eski Mihrabad Mesiresi bulunmaktadır.
Fıstık, selvi ve çınar ağaçlarıyla kaplı 23 ha alanı olan bu mesireden ünlü Göztepe Suyu çıkmaktadır. Bugün bakımsız durumdaki bu korudan başka Kanlıca yöresinde Kavacık, Saffet Paşa Bağı ve Yazıcı Çiftliği mesireleri de bulunmaktadır. Bunların en önemlisi olan Kavacık, tepede, içinde iyi bir suyu, havuzu ve çeşmesi bulunan, halkın çok kullandığı eski bir çiftliktir.
Kanlıca Körfezi de, kıyı boyunca yerleşik gazinoları, kahveleri ile başlıbaşına bir dinlence alanı oluşturmaktadır. Çayı, sütü ve yoğurduyla ünlü olan bu kahveler İstanbullular tarafından en çok kullanılan dinlenme yerlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır.
Kanhca’nın güneyindeki Anadoluhisarı yöresi de kıyı kahveleri ve Hisariçi ile sık gezilen yerlerdendir. Bu yöredeki Göksu ve Küçüksu derelerinin çevreleri İstanbul’un tarihi mesirelerindendir.Geniş bir yeşil alan olan Küçüksu Çayırı, İstanbul’da çok bilinen ve tatil günlerinde büyük kalabalıklar tarafından kullanılan bir alandır. Bu mesireler eski İstanbul’un mesireleri içinde en çok ilgi toplayanlardandı. Özellikle cuma günü yapılan Göksu âlemleri çok kalabalık olurdu. Göksu Deresi’nin 1 km içine kadar kayıklarla girilir, Göksu Çayırı, Küçüksu Çayırı, Baruthane Çayırı atlarla, arabalarla ya da yaya olarak gezilirdi.
Ancak, bugün bu yöreler İstanbul’un artık sahip olmadığı değerler arasındadır. Kötü kullanım, sanayileşme ve kentleşme gibi etkilerle giderek alanları daralan ve yoğun bir çevre kirliliğinin etkisinde kalan bu tarihi mesireler yok olup gitmişlerdir.
Anadoluhisan’ndan sonra sırasıyla Kandilli, Vaniköy, Kuleli, Çengelköy, Beylerbeyi ve Kuzguncuk yöreleri gelmektedir. Bu yöreler bugün daha çok kent içinde kalmışlarsa da yine de kıyı boyunca uzanan yalıları, yer yer yeşil alanları ve Boğaz manzaralı kıyı kahveleri ile İstanbullular için gezinti alanları oluşturan merkezlerdir.
Eskiden bunlardan Kandilli’de, Evliya Çelebi’nin Bağ-ı İrem, Bağ-ı Cenan olarak vasıflandırdığı kasırlarla süslü Kandilli has bahçesi, dik yeşillik bir yamaca yaslanan Vaniköy’de Papaz Korusu denilen bir mesire, Kuleli yöresinde de Kule Bahçesi denilen bir has bahçe bulunmaktaydı.
Kuleli’den sonra gelen Çengelköy Koyu da Boğaz’ın ilginç noktalarındandır. Çiçek-likleriyle ünlü Çengelköy’ün Beylerbeyi ile sınırını oluşturan Havuzbaşı Vadisi, yörenin bellibaşlı mesiresidir. Eski bahçeler arasında bulunan İstavroz Bahçesi’nin bulunduğu Beylerbeyi’nde ise Beylerbeyi Sarayı ile arkasındaki yeşil yamaçlar ilgi çekmektedir. Kuzguncuk yöresi de Boğaz manzaralı kıyı kahveleri ve meyhaneleriyle ünlüdür.
Özellikle haziran ayı, kiraz mevsimi olması nedeniyle Polonezköy’ün en çok ilgi gören mevsimidir. Kış mevsiminde yöre, kar örtüsü altındaki doğasıyla ve av olanaklarıyla bir başka özellik kazanmaktadır.
Köyün ilgi merkezi olmasının bir başka nedeni de Polonezköylüler’in geleneksel konukseverlikleridir. Günübirlik ya da belli sürelerle kiralanabilen köy evlerinde, tam pansiyon hizmet verilmektedir.
Giderek ortadan kalkmakla beraber özgün Polonya yemeklerinin de yenebildiği Polonezköy tereyağı, peynir ve yoğurt gibi süt ürünleri ile de ün kazanmıştır.
Polonezköy yakın dönemde kimi özelliklerini yitirmeye başlamıştır. İlk kuranlarının çoğu yurt dışına göçmüş, evler Türkler tarafından satın alınmış, özgün mimari özellikleri ortadan kalkmaya başlamış, sessizlik ve sükûnet yerini kalabalık ve gürültüye bırakmıştır.
Sürecin kendisini tamamlaması halinde, ge’ecek kuşaklara yöre özelliklerinden çok şeyin aktarılamayacağı kesindir.
Paşabahçe-Üsküdar Yöresi: Beykoz’un güneyinde yer alan Paşabahçe yöresi,Boğaz manzaraları ve yeşil alanlarıyla ilgi çekmektedir. Yöre tarihte incir bahçeleriyle ün kazanmış İneirköy Mesiresi’ni de kapsamaktadır.
Paşabahçe’nin güneyinde Çubuklu Köyü bulunmaktadır. Çubuklu Bahçe denen tarihi bir mesirenin bulunduğu semtin yaslandığı sırtlar yemyeşil bir bitki örtüsü ve korularla kaplıdır. Tepede Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın köşkü bulunmaktadır. Köşkün çevresini saran 19 ha, koru eskiden bülbül-leriyle ün kazanmıştı. Bugün köşk ve çevresi belediyeye devredilmiş durumdadır. Halka açık olmakla birlikte sosyal ve turistik amaçlara hizmet edebilecek bir donanıma sahip değild’r.
Boğaz boyunca daha güneyde, bir başka mesire ve sayfiye yeri olarak Kanlıca Körfezi bulunmaktadır. Türkler’in Boğaziçi’ne sahip oldukları ilk günlerden beri kalabalık ve bayındır bir yer olan Kanlıca, tarihi mesi-releriyle ünlüdür. Fıstıklı Yokuşu’ndan körfeze inen sahada, padişahların da kullandıkları eski Mihrabad Mesiresi bulunmaktadır.
Fıstık, selvi ve çınar ağaçlarıyla kaplı 23 ha alanı olan bu mesireden ünlü Göztepe Suyu çıkmaktadır. Bugün bakımsız durumdaki bu korudan başka Kanlıca yöresinde Kavacık, Saffet Paşa Bağı ve Yazıcı Çiftliği mesireleri de bulunmaktadır. Bunların en önemlisi olan Kavacık, tepede, içinde iyi bir suyu, havuzu ve çeşmesi bulunan, halkın çok kullandığı eski bir çiftliktir.
Kanlıca Körfezi de, kıyı boyunca yerleşik gazinoları, kahveleri ile başlıbaşına bir dinlence alanı oluşturmaktadır. Çayı, sütü ve yoğurduyla ünlü olan bu kahveler İstanbullular tarafından en çok kullanılan dinlenme yerlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır.
Kanhca’nın güneyindeki Anadoluhisarı yöresi de kıyı kahveleri ve Hisariçi ile sık gezilen yerlerdendir. Bu yöredeki Göksu ve Küçüksu derelerinin çevreleri İstanbul’un tarihi mesirelerindendir.Geniş bir yeşil alan olan Küçüksu Çayırı, İstanbul’da çok bilinen ve tatil günlerinde büyük kalabalıklar tarafından kullanılan bir alandır. Bu mesireler eski İstanbul’un mesireleri içinde en çok ilgi toplayanlardandı. Özellikle cuma günü yapılan Göksu âlemleri çok kalabalık olurdu. Göksu Deresi’nin 1 km içine kadar kayıklarla girilir, Göksu Çayırı, Küçüksu Çayırı, Baruthane Çayırı atlarla, arabalarla ya da yaya olarak gezilirdi.
Ancak, bugün bu yöreler İstanbul’un artık sahip olmadığı değerler arasındadır. Kötü kullanım, sanayileşme ve kentleşme gibi etkilerle giderek alanları daralan ve yoğun bir çevre kirliliğinin etkisinde kalan bu tarihi mesireler yok olup gitmişlerdir.
Anadoluhisan’ndan sonra sırasıyla Kandilli, Vaniköy, Kuleli, Çengelköy, Beylerbeyi ve Kuzguncuk yöreleri gelmektedir. Bu yöreler bugün daha çok kent içinde kalmışlarsa da yine de kıyı boyunca uzanan yalıları, yer yer yeşil alanları ve Boğaz manzaralı kıyı kahveleri ile İstanbullular için gezinti alanları oluşturan merkezlerdir.
Eskiden bunlardan Kandilli’de, Evliya Çelebi’nin Bağ-ı İrem, Bağ-ı Cenan olarak vasıflandırdığı kasırlarla süslü Kandilli has bahçesi, dik yeşillik bir yamaca yaslanan Vaniköy’de Papaz Korusu denilen bir mesire, Kuleli yöresinde de Kule Bahçesi denilen bir has bahçe bulunmaktaydı.
Kuleli’den sonra gelen Çengelköy Koyu da Boğaz’ın ilginç noktalarındandır. Çiçek-likleriyle ünlü Çengelköy’ün Beylerbeyi ile sınırını oluşturan Havuzbaşı Vadisi, yörenin bellibaşlı mesiresidir. Eski bahçeler arasında bulunan İstavroz Bahçesi’nin bulunduğu Beylerbeyi’nde ise Beylerbeyi Sarayı ile arkasındaki yeşil yamaçlar ilgi çekmektedir. Kuzguncuk yöresi de Boğaz manzaralı kıyı kahveleri ve meyhaneleriyle ünlüdür.