19 Şubat 2010 Cuma

Duruluğunu her daim koruyan masal ormanının derinliklerinde, bir yaprak denizinin göllere yansıyan bin bir rengini izlemek… sonbaharın anlamı bu olsa gerek!






Yeşillerin sarılara, sarıların kızıllara, kızılların kahverengilere dönüştüğü; puslu dağların, duru göllerin, heybetli ağaçların ve bin bir çiçeğin özündeki tüm sihirleri doğaya sunduğu bir orman düşleyin. İçinde göl değil; göller olsun, irili ufaklı. Bir yaprak deniziyle örtünsün sonra, renk renk. Biri solarken rengini diğerine bırakan, ama toprağı hiç terk etmeyen… Böyle bir rüya âlemine gidelim mi sizinle? Sıradan bir sonbahar gününü çocuksu bir sevince dönüştürelim. Sarı yazın son demlerini, son ışıltılarını böyle bir yerde geçirelim. Yanıtınız evetse, haydi o zaman istikametimiz Yedigöller…









CENNETLE TANIŞMA

Bolu şehir merkezinden Yedigöller’e uzanan 42 kilometrelik yolun yorgunluğunu atmamız uzun sürmedi. Yedigöller’e varır varmaz, doğanın renklerini mükemmel harmoniyle yansıttığı bir sonbahar masalının orta yerinde bulduk kendimizi. Hafta sonu kaçamaklarının, günübirlik gezilerin vazgeçilmez mekânı Yedigöller’e adını veren gölleri keşfetmek üzere ormanın derinliklerine ilerliyoruz. Yol üzerindeki Kapankaya Seyir Terasları’nda Yedigöller’i yükseklerden izlerken kendinizi bir kartal yuvasında hissedeceksiniz. Bölgedeki göllerin en büyüğü olan Büyükgöl’ün kenarından başladığımız doğa yürüyüşü, kolay denilebilecek bir parkurda ilerliyor. Derinliği 15 metreye ulaşan Büyükgöl’ün yanı başındaki küçük kardeşinin adı, Seringöl. Gölleri besleyen su kaynaklarının birleştiği Dilek Çeşmesi’nde mola verip dilek dilemek artık bir Yedigöller klasiği. Bir sonraki durağımız, gülen bir insan siluetine benzediği için Gülen Kayalar adı verilen kayalıklar. Hafifçe titreşen yüzeyinde sonbaharın en güzel renklerini yansıtan Nazlıgöl’le karşılaşıyoruz bu kez de. Buranın Şelale Gölü olarak da anılması boşuna değil. Dibinden sızdırdığı güçlü kaynak sularının kuzeydoğu yönünde oluşturduğu minik bir de şelale sürprizi var gölün. Nazlıgöl’ün üzerinde titreşen ışık ve renk oyunlarına dalıp gittiğimiz dinlendirici dakikalardan sonra, yakın çevrede bizi üç küçük göl daha bekliyor: Kurugöl, Sazlıgöl ve İncegöl.









DOĞA MÜZESİ GIBİ

Neredeyse gökyüzünü örtecek ölçüde gür ağaçlarla kaplı orman yolları arasına serpiştirilen göller, denizden ortalama 800 metre yükseklikte iki ayrı plato üzerine dağılmış. Milli parkı rahatça gezebilmek için oluşturulan işaretli yolu takip ederek, yaklaşık iki saatte göllerin tümünü rahatça görmek mümkün olabiliyor. Her biri, isimlerine yakışan güzellikleri çağrıştıran gölleri ararken, ürkek sincaplar, kuşların şarkıları, böğürtlenler, mantarlar ve üzerinde gezineceğiniz yaprakların hışırtıları adımlarınıza eşlik edecek. Gölleri görmüş olsak bile Yedigöller’in sürprizleri bitmiyor. Serin rüzgârları bir şemsiye gibi tutan ağaçların oluşturduğu doğal bir tünelin içindeyiz sanki. Köyyeri Mevkii’ndeki kalıntılar, buranın eski bir Bizans yerleşimi olduğuna işaret ediyor. Kuzeyden güneye doğru alçalma gösteren bölgenin en yüksek yeri, bin 488 metrelik Eğrikiriş Tepesi. Kirazçatı denilen en alçak noktası ise sadece 465 metre. Anadolu’nun en güzel karışık ormanlarından birine sahip olan bölge bir ağaç ve bitki müzesine benziyor. Çoğunluğunu kayın ağaçlarının oluşturduğu sık orman dokusu meşe, gürgen, kızılağaç, çam, köknar, akağaç, karaağaç, kavak, dişbudak, fındık ve ıhlamurla tamamlanıyor. Ağaçların her biri sanki usta bir mimarın planladığı noktalara yerleştirilmiş. Yeşiller, sarılar, kırmızılar, kahverengiler, morlar ve kızıllara boyanan Yedigöller, özenle çizilmiş pastoral bir tablo sanki…









İSTASYON VAR AMA GEYİK YOK

Her mevsimin, hatta her ayın kendine özgü bir rengi ve görüntüsü var Yedigöller’de. İlkbahar aylarında, laden denilen renk renk orman güllerine, yaz boyunca ise ağaç köklerinin çevrelerinde siklamenlere rastlarsanız şaşırmayın. Suyun üzerinde salınan nilüferler ise hem yaz hem de sonbahara özgü güzelliklerden. Ruhumuzu ferahlatan, bambaşka diyarlara götüren ağaçların gölgelediği patikalarda yürüyüşümüz devam ediyor. Bölge yerleşim planında var olan geyik üretme istasyonunu görmek istiyoruz. Ancak yetkililerden istasyonda şu anda geyik bulunmadığını, yetiştirilen geyiklerin de geçtiğimiz aylarda doğaya salındığını öğreniyoruz. Yedigöller’in her köşesi ayrı bir dünya. Ağaçların bir nebze olsun seyreldiği geniş alan, piknik masalarıyla donatılmış. Bol oksijenli doğal ortamda iştahın sınırı yok. Tabii yiyecekleri kendiniz getirmek şartıyla. Çünkü civarda alışveriş yapacak yer bulunmuyor. Yedigöller’in güzelliklerine bir-iki günde doyulamayacağı kesin. Ancak, sessizliğini her daim koruyan ormanı, ağaç dalları arasından sızan ışık huzmeleri ve bin bir koku eşliğinde adımlamak, bir göle yansıyan siluetleri izlemek. Sonbahar, ‘Yedigöller’ olsa gerek…









GÖL ZENGİNİ BOLU

Abant Gölü, Gölcük, Sünnetgöl, Sülüklügöl, Karagöl, Çubuk Gölü, Karamurat Gölü, Çağa Gölü ve diğerleri… Bolu sınırları içinde 14’ü doğal olmak üzere tam 84 göl bulunduğunu biliyor muydunuz? Gelecekte Abant’a rakip olması hedeflenen Seben Gölü’nde 14-20 Ekim tarihleri arasında Elma Festivali düzenlenecek. Bolu’ya 30 kilometre uzaklıktaki göl, Batı Karadeniz’in el değmemiş yaylalarıyla çevrili.



NASIL GİDİLİR?

Bolu’nun 42 kilometre kuzeyindeki milli parka, Yeniçağa çıkışından ayrılıp Mengen yolu üzerinden Yedigöller tabelalarını izleyerek ulaşılabilir.



NE ALINIR?

Bolu ve çevresinden çam kolonyası, saray helvası, atom fasulyesi, patatesli ekmek, erişte ve yöresel peynirler alabilirsiniz.



NE YENİR?

Bolu usulü tencere yemekleri ile alabalık, fındık şekeri, bal ve kaymak yemeden dönmeyin.



NEREDE KALINIR?

Orman içine dağılmış şömineli dağ evlerinde konaklamak için, rezervasyon yaptırmak şart (0374 215 36 13). Çadır ve karavan için de kamp alanı var.