4 Şubat 2013 Pazartesi

Posted by ??????????? | File under : , , ,



Ordu Kaplıcaları

Ordu ili kaplıca ve içmeler yönünden oldukça zengin bir bölgedir. Bu kaplıcalar arasında Gölköy’deki Çermik Suyu, Mesudiye’nin İskefsir Köyü’ndeki kaplıca, Ünye’nin Yağbasan Köyü’ndeki Acısu ve Tekkiraz Suyu ile Akkuş’taki Eşemen ve Gökçebel Suları bulunmaktadır.


Çermik (Gölköy)

Ordu ili Gölköy ilçesinin 500 m. güneyinde bulunan Çermik gölünün suları maden suyu özelliği taşımaktadır. Bu nedenle de böbrek hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.


Sarmaşık Kaplıcaları (Fatsa)

Ordu ili Fatsa ilçesinin 10 km. uzağında bulunan Sarmaşık Kaplıcalarının suyu 47 C sıcaklıkta olup, 1 lt. sinin bileşiminde 0.731 gr. Hamızı kibrit, 0.1755 gr. sodyumklorür, 0.253 gr. kalsiyum, 0.005 gr. silis, bulunduğu saptanmıştır. Kaplıcanın suyu dakikada 200 lt. akmaktadır.

Kaplıcanın bileşimindeki çelik ve kükürtten ötürü de romatizma ve benzeri hastalıklara iyi gelmektedir. Kaplıca çevresinde tesis bulunmamaktadır.


Ordu Mağaraları

Ordu çevresinde doğal mağara oluşumları bulunmaktadır. Bunların en önemlilerinden birisi Fatsa-Ünye arasındaki İnönü Mağarasıdır. Ayrıca Fatsa’ya 5 km. uzaklıkta da Cıngırı Mağarası bulunmaktadır. Ünye’nin 200 m. batısında deniz kenarında Fok Mağarası da bulunmaktadır.


Ordu Yaylaları

Dağlık bir bölge olan Ordu’da dağlardan sonra en geniş alanları plato ve yaylalar kaplamaktadır. Kuzey Anadolu Dağları’nın bir kolunu oluşturan Canik Dağları’nın akarsu ve vadilerle parçalanmış kesimlerinde yaylalar oluşmuştur. Bu yaylaların deniz seviyesinden 2000-2500 m. yüksekliğinde dorukları bulunmaktadır. İlin başlıca yaylaları Boztepe, Çambaşı Yaylası, Keyif Alanı Yaylası ve Perşembe Yaylası’dır.


Boztepe (Merkez)

Ordu şehri Boztepe'nin yamaçlarına serilmiştir. Denizden 450m. Yükseklikte olup, ilimizin tüm güzelliklerini, Karadeniz'in muhteşemliğini Boztepe'den seyretmek doyumsuzdur. İl merkezine 6 km . asfalt yolla ulaşmak mümkündür. Yeme-içme ve dinlenme tesisleri ile ormanlık piknik alanları mevcuttur. Günümüzde Boztepe ilin mesire yeri özelliğini taşımaktadır.

Çambaşı Yaylası (Merkez)

Ordu İli'nin 61 km. güneyinde, deniz seviyesinden 1.850 m. yükseklikteki Çambaşı Yaylası yörenin mesire yeridir. Burada halkın gereksinimini sağlayacak tesisler bulunmaktadır.


Keyf Alanı Yaylası (Mesudiye)

Ordu Mesudiye ilçesinin güneyinde, deniz seviyesinden 1200 m. yükseklikte bulunan bu yaylanın ilçeye uzaklığı 9 km.dir. Çam ormanları ile kaplı olan yaylanın temiz havası ve soğuk sularından ötürü de mesire yeri olduğu kadar hastalara dinlenme yeri olarak da tavsiye edilmektedir.


Perşembe Yaylası (Aybastı)

Ordu’nun Aybastı ilçesi ile Tokat ilinin Reşadiye ilçelerinin toprakları arasında 1350 metre yüksekliğindeki Perşembe Yaylası yörenin en önemli dinlenme ve mesire yerlerinden birisidir. Havası ve suyu insan sağlığı için çok iyi bir yayladır. Yaylada her yaz Aybastı Belediye Başkanlığı'nın yönetiminde panayır düzenlenmektedir.


Ordu Gölleri 

Ordu ilinde büyük ölçüde göller bulunmamaktadır. Yalnızca dağların yüksek kesimlerinde küçük buzul göllerine rastlanmaktadır. Bunların başında da Karagöl ile Gaga Gölü gelmektedir.


Ulugöl (Aybastı) 

Ordu ili Aybastı ilçesine 15 km. uzaklıktaki Ulugöl’ün çevresi ormanlarla kaplıdır. Yaklaşık 150 m. çapında olan gölde yaban ördeği avı yapılmaktadır.


Gaga Gölü (Fatsa) 

Ordu ili Fatsa ilçesinin 10 km. güneydoğusunda, Örencik Köyü’ndeki Gaga Gölü 15000 m2’lik bir alanı kaplamaktadır. Gölün çevresi ağaçlarla kaplı olup, ortasında küçük bir adacık vardır. Bu adacıkta bir kilise olduğu söylenmekle beraber, onunla ilgili kalıntıya rastlanmamıştır. Göl çevresi yöre halkı tarafından dinlenme ve mesire yeri olarak kullanılmaktadır.


Ordu Doğal Plajları 

Ordu ili deniz turizmi ve plaj yönünden Doğu Karadeniz Bölgesi’nin en önemli bir ilidir. Buradaki doğal plajlar turizm yönünden oldukça önemlidir. Ordu kıyıları doğuda Praziz’den, batıda Akçay’a kadar 107 km.lik koylarla çevrili doğal kumsallar halindedir.

İl merkezine 2 km. uzaklıktaki Güzelyalı Plajı, Melet Irmağı ile Turnasuyu arasındaki kumsallar, Kumbaşı’ndaki kumsal; Fatsa ilçesindeki Belicesu ve Yalıköy çevresindeki kumsallar; Perşembe ilçesinde, il merkezine 6-8 km. uzaklıktaki Efirli doğal plajı, Aktaş, Kışlaönü, Çeşmeönü, Mersin plajları ile Karadeniz sahillerinin en güzel kumu bulunan 1500 metre uzunluğundaki Çaka Plajı; Ünye’ye 3 km. uzaklıktaki Uzunkum Plajı, Çınarsuyu ve Ünye’nin 8 km. batısındaki Gölevi ilin belli başlı doğal güzellikleri arasındadır.

Posted by ??????????? | File under : , , , , , , ,
    


Doğal yer altı kaynakları açısından şanslı olan ilçede, Ilıca kasabasında şifalı su bulunmaktadır. Bu suyun romatizma, bel ağrısı, böbrek rahatsızlığı gibi hastalıklara iyi geldiği bilinmektedir. Elmaköy'de birçok hastalığa şifa olduğu bilinen Acısu bulunmaktadır. Kız kulesi, çınar ve ulu ağaçlar, Göreği manastırı, Cıngırt kaya ve Gaga gölü ilçede görülmeye değer yerlerdir.

Gaga Gölü:
           
Fatsa İlçesi’nin 10 km, güney doğusunda ve Örencik köyünün sınırları içinde bulunan Gaga Gölü 15000 m2 lik bir yer kaplar. Etrafı ağaçlarla kaplı olan bu gölün ortasında çok küçük bir adacık vardır. Burada bir kilisenin varlığı ileri sürülmekte ise de; bu husus söylentiden ileri gitmemiştir. Motorlu araçlarla gölün kenarına gidilebilir.


Kız Kulesi:

Kız Kulesi İlçe’nin güneydoğusunda, Kont Pelenon tarafından yaptırılmıştır. Zamanında bir gözetleme yeri olarak kullanılmıştır. Bu gün için bu önemini yitirmiştir.

Manastır:

Dumlupınar Mahallesi’nde, şimdiki cezaevinin bulunduğu yerdedir. Kont Polenon’un burada muhteşem bir şato yaptırdığı ve bugün için şatonun tümüyle yok olduğu, kalıntılarına halk tarafından manastır adı verildiği sanılmaktadır.

Göreği Manastırı:

İlçenin batısına 5 km. uzaklıkta ve Evkaf köyünün sınırları içinde Pond Devleti zamanından kalma kale, şato, kilise, manastır ve yapı kalıntılarına rastlanmaktadır. Büyük bir şehrin varlığını gösteren bu kalıntılar içinde bulunan bir gümüş para üzerindeki yazıdan, zamanında Hacı Şevda isminde bir Derebeyi’nin burada hüküm sürdüğü ve adına para bastırdığı anlaşılmaktadır.

Cıngırt Kaya Mezarları:

Fatsa’nın batısında ve 5 km. uzağındaki Görevi deresindeki tepenin üzerinde, zamanında bir kalenin kurulduğu, bugünkü kalıntılardan anlaşılmaktadır. Kalenin üzerinden Elekçi deresine 45 derecelik bir eğimle inen ve büyük bir kayanın içinde tünel genişliğinde açılmış, 120 basamaklı bir oyuntu vardır. Dibi, asırlarca atılan taşlarla dolan bu oyuntunun, tepedeki kaleden Elekçi deresine inen gizli bir merdiven olduğu sanılmaktadır.


3 Ocak 2013 Perşembe

Posted by ??????????? | File under : , , , ,

 
1963 – 1964 yıllarında Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Prehistorya Tarihi Kürsüsü Prof.I.Kılıç KÖKTEN’in Ordunun Ünye civarında yaptığı arkeolojik kazı ve tetkiklere göre Ordu İli’nde yerleşmeye ve medeniyet eserlerinin verilmesine M.Ö.15 bin yıllarında başlanmıştır.

Yine en eski yerleşme sahalarından biri de Mesudiye ilçesidir. Bu ilçe de Prehistorya ve daha sonraki eski tunç devrine ait bir çok buluntular ele geçmiştir. Bölgede dolayısıyla Hitit ve Frigler’inde hakimiyeti görülmektedir.

Ordu şehrinde ilk yerleşme M.Ö.VIII. yüzyılında Niletli Kolonistlerce başlatılmıştır. Niletli Kolonistlerce Kotyora (Cotyora) ismi ile kurulan ilk şehrin yeri bugün bilinmemektedir.

Ordu toprakları Nedler ve Perslerin yaşantısına da sahne olmuştur.M.Ö.400 yıllarında 10 binlerin Ric’atı sırasında Ordu’nun antik şehre gelişi ve meşhur Ksenefon’un nutuklarına sahne oluşu önemli bir olaydır.

 Helenistik, Roma, Bizanslıların hüküm sürdüğü Cotyora zamanla önemini ve canlılığını yitirmeye başlamıştır. Selçuklu Türkleri ( Danişmentliler, Hacı Emiroğulları gibi) Osmanlıların hakimiyeti altına geçen Ordu İli Cotyora’dan sonra 14. yüzyıl ortalarına doğru şehrin 4 km güneyinde bugünkü Eskipazar’da Bayramlı adıyla kuruldu.

Bayramlı kasabası 18. yüzyıl başlarında eski canlılığını kaybedince batıda bucak adıyla yeni bir ilçe merkezi doğdu. Bucak adı 1869-1870’de (ORDU) adına çevrildi. Bu yeni ilçe merkezine Bolaman,Perşembe, Ulubey, Hansamana (Gölköy) ve Aybastı bucakları bağlı idi.

 Ordu ilçesi 1920 yılına kadar Trabzon Vilayetine bağlı bir kaza merkezi iken 17 Nisan 1920 tarih ve 69 sayılı “Ordu Müstakil Livası Teşkiline Dair Kanunla” merkezi Ordu olmak üzere Canik Sancağına bağlı olan Fatsa kazası da Ordu’ya bağlanmış ve müstakil Ordu Livası teşkil edilmiştir.

 1923 yılında Sancak adı Vilayet olarak değiştirilerek bugünkü mülki taksimata Ordu Vilayeti olarak yerini almış bulunmaktadır.

 Bugün bilindiği gibi 18 ilçesi 5 bucağı 65 belediyesi 505 köyü ve 327 mahallesi bulunmaktadır.

Doğu karadeniz bölgesinin eşsiz doğa güzelliklerini sinesinde toplayan Ordu İlimizin İlçeleri; Akkuş, Aybastı, Çamaş, Çatalpınar, Çaybaşı, Fatsa, Gölköy, Gülyalı, Gürgentepe, İkizce, Kabadüz, Kabataş, Korgan, Kumru, Mesudiye, Perşembe,Ulubey ve Ünye’dir.

29 Aralık 2012 Cumartesi

Posted by ??????????? | File under : , ,


Girne, Kuzey Kıbrıs'ın incisi ve gözbebeğidir. Kent ile çevresi, adanın en gözde tatil beldesidir. Bazı söylentilere göre kent M.Ö. X. yüzyılda Akalar tarafından kuruldu. Kurucuları kente ülkelerindeki bir dağın adı olan Kyrenia adını verdiler. Başka bir söylenti ise M.Ö. IX. yüzyılda buraya yerleşenlerin ticaret kolonileri kuran Fenike'liler olduğudur. Kentin adı Roma kaynaklarında Corineum olarak geçmektedir. Kentin tarihi adanın tarihi ile aynı olup, Bizans döneminde birkaç kez Arap korsanları tarafından yağma edildi. Kentin en ilginç tarihi eserlerinden bir tanesi Girne Kalesi'dir. Liman boyunca Türk mutfağına ve ülkemize özgü yemekler yanında diğer yemekleri de sunan lokantalar, barlar ve açık hava kafeteryaları vardır. Girne'de görülebilecek yerler arasında Girne Kalesi, Beylerbeyi, St. Hilarion Kalesi, Hz. Ömer Türbesi, Batık Gemi Müzesi, Bufavento Kalesi, Barış ve Özgürlük Müzesi, Halk Sanatları Müzesi, çeşitli kilise ve manastırlar bulunmaktadır. Girne'nin önemli turistik yerlerinden bazı seçmeler şunlardır:


MAVİ KÖŞK

 Kaçakçının köşkü olarakda bilinir. Kaçakçının köşkü denmesinin nedeni Köşkün sahibi Paulo Paolides'in avukatlık kisvesi altında silah kaçakçılığı yaparak servet edinmesi ve bu köşkü yaptırmasıdır. Paulo Paolides dönemin en büyük silah tüccarlarındandır. Köşk Kıbrısa gelindiğinde mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir. Ayrıntılı bilgi için köşkün resmini tıklayarak sitemizin mavi köşk bölümününe ulaşabilirsiniz.


Hz. ÖMER TÜRBE VE MESCİDİ

Kıbrıs'taki önemli ziyaret ve adak yerlerinden bir tanesi Hz. Ömer Türbesi'dir. Yapı, Girne'nin yaklaşık 4 km doğusundaki Çatalköy'ün kıyı şeridinde bulunmaktadır. Hz. Ömer Türbesi'nde adları bilinmeyen 7 İslam mücahidinin türbesi bulunmaktadır. Türbeler Muaviye ordusu komutanlarından Ömer ile altı arkadaşına aittir. Bunlar, şimdiki türbenin yanında şehit oldular (M.S. 647). Cesetleri buradaki bir mağaraya gömüldü. Bazı söylentilere göre türbedeki yedi mezarın Kıbrıs'ta İslamiyet'i pekiştirmek için "Makam Türbesi" olarak yapıldığı doğrultusundadır. Bazı söylentilere göre ise de Osmanlıların Kıbrıs'ı fethi üzerine mağaradaki ceset kalıntıları çıkarılarak bugünkü yerlerine defnedilmişlerdir. Daha sonra buraya bu türbe ile mescit yapılmıştır. Bu nedenle türbeye Hz. Ömer adı verilmiştir. Hz. Ömer Türbesi, 1963 Rum saldırılarından sonra işgal edilerek talan edilmişti. Daha sonra askeri bölge ilan edilerek Türk'lerin türbeyi ziyaretleri yasaklanmıştı. Rumlar tarafından birkaç kez tahrip edilen ve 1974 yılında yıldırım isabetiyle zarar gören yapı, 1978 yılında bilinçsizce onarım sonucu özelliğini kısmen de olsa yitirmiştir.

BEYLERBEYİ

Girne'nin 4-5 km doğusunda yer alan mütevazi bir köydür. Köyün nüfusu yaklaşık 500 civarındadır. Manzarası çok güzel olan ve sakin bir yer olduğu için Latince adından da anlaşılacağı gibi, "huzur yeri" olarak adlandırılır. Beylerbeyi denince insanın aklına hemen güneyindeki manastır gelmektedir. Bir kayalık üzerine kurulan manastırın bugünkü adı Fransızca "Abbaue de la Paix"den (Barış Manastırı) türemiştir. Gotik sanatının bir şaheseri olan manastır, Yakın Doğu'daki örneklerinin en güzeli olarak bilinmektedir. Beyaz Manastır olarak ta bilinen yapı, burada kalanların giydikleri beyaz giysilerden dolayı böyle isimlendirilmiştir. Bellapais'in ilk sakinleri 1187 yılında Kudüs'ü ele geçiren Selahaddin Eyyubi'den kaçıp Kıbrıs'a göçeden Augustinian mezhebi rahipleri olduğu bilinmektedir. Manastırın ilk yapımı 1198-1205 yılları arasında olmuştur. Günümüzde ayakta kalan yapının büyük bir bölümünü Fransız Kralı III. Hugh (1267-1284) inşa ettirmiştir. Adanın Osmanlılara geçmesinden sonra manastırın icraatlarına son verilmiş ve kilise Rum ortodokslara devredilmiştir. Bugün manastırın bir çok bölümü harabe haline gelmiştir. Manastıra, kale kapısı görünümündeki burç şeklinde mazgallı bir geçitten girilmektedir. Giriş kapısından sonra ön bahçeye varılmaktadır. Bundan sonra yer alan kilise, manastırın en eski bölümü olmakla beraber orjinal şekli ile iyi korunmuş bir durumdadır.

St. HİLARİON KALESİ

Kale bugünkü ismini Kudüs'ün Araplar tarafından zaptından sonra Kıbrıs'a göç eden ve ömrünün son yıllarını burada ibadetle geçiren bir azizden almıştır. Daha sonradan, 10. yüzyılda buraya bir kilise ve manastırın yapıldığı gözlenmektedir. Deniz seviyesinden 700 metre yükseklikte olan St. Hilarion Kalesi, ikiz bir burun üzerine inşa edilmiştir. Kalenin kesin yapım tarihi bilinmemekle birlikte M.S. 10. yüzyılda kuzeyden gelen Arap akınlarına karşı adanın savunması ve kontrol edilmesi için kullanılmak üzere inşa edildiği sanılmaktadır. Bununla birlikte aynı gaye ile inşa edilen Bufavento, Kantara ve Girne Kaleleri ile çağdaş (aynı zamanda) olduğu tahmin edilmektedir. Kalenin Bizans yapısı olduğu ve İngiliz Kralı Arslan Yürekli Richard'ın 1191 yılında adayı işgal ettiğinde var olduğuna dair bilgiler günümüze kadar gelmiştir. Buna rağmen tarihi kaynaklar kaleden ilk olarak 1128 yılında İmparator II. Frederik'in Kıbrıs'a hükmetmek istemesi üzerine bahsetmektedir.

Kalenin etrafını çeviren daire şeklinde 500 metre uzunluğunda duvarlar ve 9 burç inşa etmişlerdi. Kale, her birinin kendi sarnıcı (su deposu) ve erzak depoları olan üç ana bölümden oluşmaktadır. Bunlardan birincisi en alçakta kurulmuş olan Aşağı Kale, atlarla askerler için yapılmıştır. Ana girişi koruyan duvarlarla çevrili bir savunma yeri ile başlamaktaydı. Orta Kale'de manastır alanı ve Aziz'in yeri bulunmaktadır. Yukarı Kale'de ise saray odaları, kral sarayı ve mutfak bulunmaktadır. 1489'da adayı ele geçiren Venedikliler, kaleyi savunacak bir güce sahip olmadıklarından kalenin Osmanlı'ların eline geçmesini engellemek için kaleyi tahrip etmişlerdi. Bu olaydan sonra kale 1964 yılına kadar askeri amaçlar için kullanılmamıştı. 1964'teki Rum saldırıları üzerine, kalenin stratejik konumunu değerlendiren Türk Mücahitleri kaleye yerleşerek tekrar savunmaya geçtiler. 1964 nisanında kaleye taarruz eden Rumlar bir avuç Mücahit tarafından geri püskürtülmüştür.

Posted by ??????????? | File under : , , , , , , ,


Akdeniz'in mükemmel iklimi ve sıcak insanlarıyla ünlü Kuzey Kıbrıs, 3 kıtayı birleştiren en güzel adalardan biri olma özelliğini asırlardır taşıyor. ingiliz sömürgesinden kurtulduğu yıllardan sonra tam anlamıyla bir turizm cenneti olan ülke, rahatlamaız için herşeyi bünyesinde barındırıyor. Her türlü deniz sporlarını yapabileceğiniz Kuzey Kıbrıs ayrıca, zengin arkeolojik kalıntıları ve tarihi güzellikleri görme fırsatı da elde edebilirsiniz. Ülke, dünyanın hiçbir yerinde reastlayamayacağınız güzelliklere sahip olmakla birlikte, 300 gün güneş ışığıyla tertemiz ve eşşiz sahilleri ve mükemmel doğasıyla tam bir cennet.
 Tüm bunlara ek olarak ada insanının sıcaklığını ve mutfağının zenginliğini de katarsak ideal bir tatil için istediğiniz herşey Kuzey Kıbrıs'ta mevcuttur. Siz belki bir doğa aşığı, bir arkeolog, yürümeye gelen, su sporlarını seven kısaca güneş tutkunuysanız bu küçük ada sizler için bulunmaz bşr yerdir.

 Burada Akdeniz'in inanılmaz güzelliklerini ve Beşparmak dağlrıyla birleşen görkemini izleme fırsatını bulacaksınız.

 Tüm bunlara sahip olduğunuzu düşündüğünüzde, efsanede olduğu gibi Sezar'ın Kleopatra'ya aşkını kanıtlamak için bu adayı neden verdiğinin cevabını kolayca alabilirsiniz....

26 Aralık 2012 Çarşamba

Posted by ??????????? | File under : , ,



CAMİİ VE TÜRBELER


Ulu Camii
 Harput'ta Artuklu Hükümdarı Fahrettin Karaaslan tarafından H.551 (M.1156-1157) yılında yaptırılan camii, Anadolu'daki en eski ve en önemli yapılardan birisidir. Cami; dikdörtgen planlı, dışa kapalı görünümlü olup, minaresinin eğri durumda oluşu ve tuğlalarının süsleme öğesi olarak kullanılması bakımından ilgi çekicidir. Harim son cemaat ve avlu olmak üzere üç bölümden yapılmıştır. Caminin iç duvarları kemerlerle birbirine bağlanmıştır. Cami halen ibadete açıktır.


Sarahatun (Sarayhatun) Camii
Akkoyunlu devrine ait cami, Akkoyunlu Hükümdarı Bahadır Han'ın (Uzun Hasan) Annesi Sara Hatun tarafından 1465 yılında mescid olarak yaptırılmıştır. 1585 yılında tamir edilmiş, 1843 yılında da yapılan onarımla da bugünkü halini almıştır. Cami, kare planlı olup orta kısmının üzeri dört kalın sütuna dayanan kubbe ile kenarları ise tonozla örtülüdür. Mihrap sade bir iniş halindedir. Minberi, taş işçiliğinin güzel örneklerindendir. Minaresi iki renk kesme taştan yapılmıştır.

Kurşunlu Camii
Harput'ta Osmanlı devri camilerinin en güzel örneklerinden biridir. 1738 - 1739 yıllarında yapılmıştır. Cami,  kare  yapılı,  üzeri  büyük  bir  kubbe  ile  örtülü  ve  kubbeye  giriş  trompludur.  Kubbe  kasnağında  dört  penceresi  olup,  mihrabı  sade  bir  niş  biçimindedir.  Son  cemaat  mahalli  üç  kubbelidir.  Kubbelerin  üzeri  kurşunla  kaplıdır.  Harim  kapısı  yonca  şeklinde  olup,  minaresi  kesme  taştan  yapılmıştır.


Alacalı Camii
Harput'ta  Kitapçıgil  parkının  girişinde  bulunan  camide  çeşitli  yapı  devirlerinin  izleri  görülmektedir.  Küçük  ebatta  ve  dikdörtgen  planlıdır. Artukoğulları  döneminde  yapılmasına  karşılık,  XIX.  Yüzyılda  büyük  bir  onarım  görmüştür.  Tavandaki  ahşap  işçiliği,  bu  devirin  onarımına  aittir. Cami  kapısı  batıda  yer  almakta  olup,  bir  yonca  yaprağı  şeklindedir.  Kapı  üzerinde  merdiven  ve  minare  bulunmaktadır.  Minare,  şerefeye  kadar  sıra  ile  siyah-beyaz  taşla,  şerefe  ise  dama  şeklinde, siyah-beyaz  kesme  taşla  örülüdür.

Ağa Camii
Harput'a  girişte  ana yolun  solunda  yer  alan  cami'nin  kubbesi restore edilmiş olup, zarif  minaresi  ayaktadır. Minare  kare  kaideli  ve  sekizgen  gövdelidir.  Harput  Müzesindeki  kitabesine  göre  967  H. (1559 M.) yılında  Pervane  Ağa  tarafından  inşa  edilmiştir.  Cami  aslına  uygun  olarak  restore  edilerek   ibadete  açılmıştır.

Arap Baba  Mescidi  ve  Türbesi
Selçuklu  hükümdarlarından  IV. Kılıçarslan'ın  oğlu,  III.Gıyaseddin  Keyhüsrev  zamanında  H. 678  yılında  inşa  edilmiştir.   Minaresi  dıştan  türbe  ile  mescidin  tam  orta  kısmına  gelen  bölümde  yapılmıştır.  Kapısı  mescidin  içindedir.  Kaidesi  alttan  beş  sıra  taş  üstünde  alçı  ve  sıva  izi  görülen  ve  hemen  hiçbir  Selçuklu  Mescidinde  bulunmayan,  emsalsiz  sırça  bordürlüdür.  Mescit  kare  planlıdır.  Selçuk  üçgenleri  ile  kubbeye  geçilir.  Kubbe  içinin  kornişlerinin  çinili  olduğu  bilinmektedir.  Korniş  ve  çinilerle  düzenlenen  mihrabın  üst  kısmı,  beş  dişlidir.  Büyük  kemeri  vardır.  Arabesk  plament  ve  su  yolludur.
 Türbenin  alt  kısmında  ise  yüzyıllara rağmen bozulmamış naaşı ile Arap Baba türbesi mevcuttur.  Halk  arasında  Arap Baba  diye  anılır.  Arap Baba  ile  ilgili  çeşitli  rivayetler  anlatılmaktadır.


Fetih  Ahmet  Baba  Türbesi
Harput'a  2 Km.  uzaklıkta  olup,  kaya  üzerine  inşa  edilmiş  türbenin  yanında  mescidi  bulunmaktadır. Türbe  altıgen  planlı,  üst  kısmı  sonradan  yapılmış,  yalnız  cenazelik  kısmı  mevcuttur.  İçinde büyük  bir  sanduka  bulunmaktadır.
                                                  
Mansur Baba  Türbesi
Harput'ta  kaleye  giden  yolun  solunda  bulunan  türbe,  sekizgen  planlı  olup,  kesme  taşlardan  yapılmış  kaide  kısmı  vardır.  İki  katlı  anıtsal  bir  yapı  olduğu  bilinen  türbenin  üst  örtü  sistemi  sonradan  yapılmıştır.  İçerisinde  Mansur Baba,  zevcesi,  oğlu  ve  kızına  ait  olduğu  bilinen  dört  sanduka  bulunan  türbenin  Artukoğulları  devrine  ait  olduğu  ihtimali  kuvvetlidir.
Posted by ??????????? | File under : , , , ,


Doğu Anadolu Bölgesini batıya bağlayan yolların kavşak noktasında bulunmaktadır. İl Sınırları içindeki en önemli akarsu Fırat ve kollarıdır. 86 Km2 yüzölçümü olan Hazar Gölü, İl merkezine 30 Km. mesafededir. İlimiz Keban, Karakaya, Kralkızı ve Özlüce gibi baraj gölleri ile çevrilidir. Geçmişte karasal iklimin hüküm sürdüğü Elazığ, yapılan ve yapılmakta olan barajların etkisi ile ılıman bir iklime geçiş yapmıştır. Elazığ kent merkezinin geçmişi yeni olmakla birlikte yerleşim olarak bölgenin tarihi oldukça eskidir. Bu nedenle Elazığ'ın tarihinin, devamı durumunda olduğu Harput'un tarihi ile birlikte ele alınması gerekir.
Harput ve yöresi, Anadolu'nun en eski yerleşme birimlerinden biridir. Nitekim, Fırat Irmağı'nın çizdiği büyük yay içinde, sulak ve verimli bir ova üzerinde bulunması, doğal kaya sığınakları, kara ve su hayvanlarının bolluğu nedeniyle yöre, Paleolotik (Yontma Taş Devri M.Ö. 10.000) dönemden beri, yerleşme alanıdır. Elazığ ve yöresinin yazılı tarihinin Hitit tabletlerindeki bilgilerle aydınlatıldığı görülmektedir. M.Ö. 2000'lerde yörenin İşuva adıyla anıldığı belirlenmiştir. M.Ö. 12.  7. yüzyıllar arasında yöreye merkezi Van (Tuşpa) olan Urartular hakim olmuştur.
Urartu dönemi ile ilgili olarak, Harput Kalesi başta olmak üzere, Altınova Norşuntepe'de ortaya çıkarılan Urartu yerleşmesi, Palu Kalesi, Karakoçan (Bağın) ve İzoli (Kuşsarayı)'ndaki çivi yazılı kitabeler yöredeki Urartu hakimiyetini açıkça ortaya koymuştur. Daha sonra bölgede Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Arapların değişik dönemlerde egemen oldukları görülmektedir. Büyük Selçuklu hakimiyetinin Anadolu'ya kayması ile Harput'un Türk Yurdu olmasında en önemli savaşın Malazgirt Meydan Muharebesi olduğuna şüphe yoktur. 1085 yılında Çubuk Bey tarafından fethedilen Harput'ta Çubukoğulları Beyliği kurulmuştur. Türkler tarafından alınmasına kadar sadece müstahkem bir kale hüviyetinde kalan Harput, Türklerle beraber büyüyen bir şehir haline gelmiştir.
Çubukoğulları Beyliği'nin ömrü uzun sürmemiş, 1110 yılında Artuklu Belek Behram Harput ve yöresini ele geçirerek Artukoğulları dönemini başlatmıştır. Belek Gazi, Haçlı seferlerine karşı büyük mücadeleler vermiştir. Artuklu hanedanına, 1234 yılında I. Alaaddin Keykubad tarafından son verilmiş, Harput bu tarihten itibaren Türkiye Selçuklu Devleti'nin hakimiyeti altına girmiştir.
Kösedağ Savaşı'ndan sonra Harput, 1243'te İlhanlılar tarafından zaptedilmiş, 1363'te Dulkadiroğullarının, 1465'te Akkoyunluların ve nihayet Çaldıran Savaşı'ndan sonra 1516 yılında Osmanlıların eline geçmiştir. Coğrafi konumu itibariyle tarihin hemen her döneminde önemli bir yerleşim merkezi olan Harput, 1834'te doğu eyaletlerini ıslah etmek üzere görevlendirilen Reşid Mehmed Paşa, ovada yer alan Agavat Mezrası'nı merkez haline getirince, Elazığ Vilayeti'nin merkezi buraya taşınmıştır. Yeni kurulan şehir önceleri eyalet ve bilahare vilayet merkezi olmuş, bir ara Diyarbakır Vilayeti'ne bağlı bir sancak haline gelmiştir. 1875'te müstakil mutasarrıflık, 1879'da tekrar vilayet olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında Malatya ve Dersim sancakları da buraya bağlanmış, 1921'de bu iki sancak Elazığ'dan ayrılmıştır.

ELAZIĞ TARİHİNDEKİ BELLİ BAŞLI DÖNEMLER
Harput’ta hüküm sürmüş uygarlıklar şunlardır:
Hurriler (M.Ö.20.yy.)
Hititler (M.Ö.14-13.yy.)
Urartular (M.Ö.9.yy.)
Romalılar (M.Ö.8. yy.)
Bizanslılar (M.S.10.-11. yy.)
Azeri Türkleri (M.S.11.yy.)
Araplar (M.S.11.yy.)
Çubukoğulları (M.S.12.yy.) 1087
Artukoğulları (M.S.12.yy.)
Selçuklular (M.S.13.-14.yy.)
Dulkadiroğulları (M.S.14.yy.)
Akkoyunlular (M.S.15.yy.)
Osmanlılar (M.S.16.yy.)

19 Aralık 2012 Çarşamba

Posted by ??????????? | File under : , , , ,