Avrupa’ya tedavi metotlarını öğreten müslüman alimlerden Ali bin Rıdvan’ı ne kadar tanıyoruz?
Mısır’da Fatimiler döneminin çok ünlü doktoru ve filozofu olan Ebu’l Hasen bin Rıdvan bin Ali bin Cafer el Mısri, miladi 978 yılında Kahire yakınlarındaki Cîze (Gize) kasabasında doğdu. Babası bir fırın işçisi idi.
Altı yaşında öğrenime başladı. On yaşında Kahire’ye gitti. Beş yılda temel eğitimini tamamladı. Bundan sonra kendi kendini kitaplarla yetiştirdi.
Özellikle mantık, tabiat bilimleri, astronomi, metafizik ve tıp alanında ilerledi. Sokaklarda yıldız falına (astroloji) bakarak, tıp dersleri ve tedavi yöntemleri öğreterek geçim sıkıntısını gidermeye çalıştı.
Otuz iki yaşına gelince şöhreti ve geliri çok artmış, Halife Müstansır-billah tarafından saray hekimliğine tayin edilince ciddi bir servet sahibi olmuştu.
Bu tarihlerde Avrupa’da ilimlere karşı ciddi boyutta bir cehalet hüküm sürüyordu. Kilise taassubu bütün dehşeti ile Avrupa’yı karanlıklara boğmuştu. Haçlı seferlerinin kışkırtıcı vaizlerinden Clairwaux’u Bernhard (1090-1153) şöyle diyordu:
“Kurtuluşumuzu, ilaçlar kullanmak suretiyle tehlikeye atmak size yakışmaz.”
Bu ilkel zihniyet, o tarihlerde tüm kilise mensuplarına yerleşmiş bir kanaat, hatta kesin bir kuraldı. Bu konuda kanun ve kararname çıkaran kilisenin hükmü şöyle idi:
“Ruhun sağlığı vücudu korumaktan daha önemlidir. Onun için hasta, ateş içinde kıvransa bile, günahlarını itiraf etmeden doktor isteyemez… Rahip-papaz hastaya giderek ona takdis olunmuş su serpip, duada bulunmalıdır. Ona açıkça günahlarını söyletmelidir. Bu açıklama yaptırılmadan tedavi söz konusu olamaz. Buna uygmayan doktorlar kilise tarafından aforoz (Hıristiyanlıktan kovulma) edilir.”
Doktorlara büyücü gözüyle bakıldığı Katolik Fransa’da durum böyle iken müslüman dünyasında İbn-i Rıdvan, ideal bir hekimin sahip olması gereken şartları şöyle sıralıyordu:
“Beden sağlığı yerinde, akıllı, iyi huylu olmalı. İyi ve temiz giyinmeli, görünümüne dikkat etmeli. Hastalarının sırlarını saklamalı. Tedavi ücretini değil, tedaviyi ön plana almalı. Yararlı gördüğü şeyleri öğretmek aşkı ile yanmalı. Sağduyulu ve iffetli olmalı. Can ve mal konusunda güven telkin etmeli. Düşmanını dahi tedavi etmeli…”
İbn-i Rıdvan’ın ilmi kişiliğinde ilk göze çarpan husus disiplinli ve planlı çalışması ile tıp eğitimi tarzına önem vermesidir.
İbn-i Rıdvan, dengeli beslenmeye ve spora dikkat ederdi. Çok mükemmel ve başarılı öğretmendi.
Hastanın kişiliğini, bünyesini ve yaratılışını, ruhi durumunu, işitme, görme, kuvvet derecesini, nabzını kalbini, karaciğerini, böbreklerini tam olarak anlamaya çalışıyordu.
Ali bin Rıdvan 1068′de vefat etmiştir.