Alanya Kalesi ile ilgili olarak; M.Ö. 224 ve M.Ö 188 yılları arasında bütün Kilikya Büyük Antiochus tarafından istila edildiği halde, Coracesium'un kuşatılması ve alınmasının zorluğu nedeniyle, istiklalini muhafaza etmiştir. Hatta Coracesium Suriye Krallığına kafa tutacak kadar ileri gidince, denize açılıp o zamanlarda kolay kazanç yolu olan korsanlığa başlıyorlar. Bu dönemde Coracesium istiklalini muhafaza etmekle beraber, Yunan Medeniyetinin tesiri altında kalmıştır. Buna örnek olarak ta Syedra Kalesi çokça kilise mıntıkasında bulunan fallüs ve göz yaşı çanakları bu düşünceyi doğrulamaktadır.Coracesium , Tryphon adlı bir korsan reisinin elinde çevresine korku saçan bir yer haline gelmiştir, Hatta bu korsan reisi,kendisini daha da güçlendirmek için şimdiki Arap Evliyasının bulunduğu yerden Ehmedek'e kadar olan kısmına harçsız iri taşlarla kalın bir duvar çekmiştir. Bu azılı korsan reisi şimdiki Kızlar Yarığı veya Korsanlar Mağarası dediğimiz bu tabii mağarayı soygun deposu olarak kullanmıştır. Ayrıca şimdiki Damlataş Mağarası ile Belediye Sarayı arasını yardırarak, Alanya Kalesini Coracesium'u bir ada haline getirdiği rivayet edilmektedir. Denizden ve karadan zor ulaşabilirliği nedeniyle tarih boyunca devamlı yerleşime uğramış olan Alanya Kalesi; Anadolu'yu süsleyen yüzlerce kaleden bugün ayakta kalabilmiş, en iyi korunmuş olanlarından birisidir.
Kale 6500 metreyi bulan dış sur uzunluğu, içindeki 400'e yakın sarnıcı, 140'ı bulan burçları, yazıtlı kapıları ile Selçuklu sanatını en iyi yansıtan, Selçuklunun görkemliliğini gözler önüne seren bir açık hava müzesi gibidir.Alanya Kalesinin surları, Kızılkule'den başlayarak, planlı bir şekilde Ehmedek, İçkale, Adam Atacağı, Cilvarda Burnu üstü, Arap Evliyası Burcu ve Esat Burcu'na inerek Tophane ve Tersane'yi geçip başladığı yer olan Kızılkule'de son bulur. Kalenin ilk iskân tarihi Hellenistik Döneme kadar inse de gerçek anlamda Selçuklular tarafından tüm görkemliği ile abidevi hale getirilmiştir. Kalenin, içkale olarak adlandırılan ve yarımadanın batı köşesinin en yüksek yerinde kurulmuş olan alanın denizden yüksekliği 200-250 metreyi bulmaktadır. İdari ve askeri örgütlenmenin merkezi olması nedeniyle dört yönden dayanıklı surlarla çevrilmiştir. İçkalenin orta kısmında yer alan tuğladan yapılmış iki adet Selçuklu Devri su sarnıcı bugün de işlevini sürdürmektedir. İçkaledeki başlıca yapılar batı hariç diğer cephelerde kale duvarlarının içine dayandırılarak inşa edilmiştir. Son yıllarda Türk bilim adamlarınca, güneydoğu köşeye doğru uzanan büyük yapı grubunda arkeolojik kazılar yapılmaktadır. Son bulgular burasının sultan sarayı olabileceğini göstermektedir. Ayrıca Alanya Kalesinde, 1985 yılında yapılan yüzey araştırması ve bu eserlerin yakından incelenmesine takiben, 1986 yılında, İçkale'nin güney-doğu bölümünde yer alan ve çeşitli yayınlarda "Selçuklu Sarayı" diye de anılan harabenin aydınlatması amacıyla ilk arkeolojik kazılara başlanmıştı. 1987 yılındaki ikinci .kazıda, X., XI., XII. ve XI. plankarelerini ihtiva eden ve kazısı yapılmadan önce yüzeyden yaklaşık 2,5 - 3 m. Kadar bir yüksekliğe varan toprak yığını ile dolu durumdaki saha da ele alınmış; kazısı yapıldıktan sonra, burada;yaklaşık 9.15 metre x 4.80 metre ölçülerinde dikdörtgen planlı bir yapının temel kalıntısı ile söz-konusu yapının mimari elemanlarına ait kalıntılar ortaya çıkartılmış; bu arada, hayli tahrip olmuş bir vaziyette, çoğunluğu sıraltı ve lüster tekniğinde yıldız ve haçvari çiniler olmak üzere, ayrıca düz turkuvaz sırlı dikdörtgen levha çiniler ve daha az sayıda da çini mozaik, fresk, cam ve seramik parçalarından oluşan çeşitli küçük buluntular da ele geçirilmişti.
Kale 6500 metreyi bulan dış sur uzunluğu, içindeki 400'e yakın sarnıcı, 140'ı bulan burçları, yazıtlı kapıları ile Selçuklu sanatını en iyi yansıtan, Selçuklunun görkemliliğini gözler önüne seren bir açık hava müzesi gibidir.Alanya Kalesinin surları, Kızılkule'den başlayarak, planlı bir şekilde Ehmedek, İçkale, Adam Atacağı, Cilvarda Burnu üstü, Arap Evliyası Burcu ve Esat Burcu'na inerek Tophane ve Tersane'yi geçip başladığı yer olan Kızılkule'de son bulur. Kalenin ilk iskân tarihi Hellenistik Döneme kadar inse de gerçek anlamda Selçuklular tarafından tüm görkemliği ile abidevi hale getirilmiştir. Kalenin, içkale olarak adlandırılan ve yarımadanın batı köşesinin en yüksek yerinde kurulmuş olan alanın denizden yüksekliği 200-250 metreyi bulmaktadır. İdari ve askeri örgütlenmenin merkezi olması nedeniyle dört yönden dayanıklı surlarla çevrilmiştir. İçkalenin orta kısmında yer alan tuğladan yapılmış iki adet Selçuklu Devri su sarnıcı bugün de işlevini sürdürmektedir. İçkaledeki başlıca yapılar batı hariç diğer cephelerde kale duvarlarının içine dayandırılarak inşa edilmiştir. Son yıllarda Türk bilim adamlarınca, güneydoğu köşeye doğru uzanan büyük yapı grubunda arkeolojik kazılar yapılmaktadır. Son bulgular burasının sultan sarayı olabileceğini göstermektedir. Ayrıca Alanya Kalesinde, 1985 yılında yapılan yüzey araştırması ve bu eserlerin yakından incelenmesine takiben, 1986 yılında, İçkale'nin güney-doğu bölümünde yer alan ve çeşitli yayınlarda "Selçuklu Sarayı" diye de anılan harabenin aydınlatması amacıyla ilk arkeolojik kazılara başlanmıştı. 1987 yılındaki ikinci .kazıda, X., XI., XII. ve XI. plankarelerini ihtiva eden ve kazısı yapılmadan önce yüzeyden yaklaşık 2,5 - 3 m. Kadar bir yüksekliğe varan toprak yığını ile dolu durumdaki saha da ele alınmış; kazısı yapıldıktan sonra, burada;yaklaşık 9.15 metre x 4.80 metre ölçülerinde dikdörtgen planlı bir yapının temel kalıntısı ile söz-konusu yapının mimari elemanlarına ait kalıntılar ortaya çıkartılmış; bu arada, hayli tahrip olmuş bir vaziyette, çoğunluğu sıraltı ve lüster tekniğinde yıldız ve haçvari çiniler olmak üzere, ayrıca düz turkuvaz sırlı dikdörtgen levha çiniler ve daha az sayıda da çini mozaik, fresk, cam ve seramik parçalarından oluşan çeşitli küçük buluntular da ele geçirilmişti.
İçkalede bugün gezerken görebileceğiniz diğer yapı grubunun da, askerî amaçlı kışla, yatakhane ve depo olabileceği sanılmaktadır. İçkalenin yaklaşık ortasına isabet eden yerde küçük bir Bizans Kilisesi göze çarpmaktadır ki, bu da kalenin inşa edildiği tarihten çok önceleri de kullanılmakta olduğunu kanıtlamaktadır. Ayrıca kilisenin günümüze değin kalabilmesi, Selçukluların farklı dinden olanlara ve onların tapınma yerlerine gösterdikleri bir saygının da kanıtı olup bu bağlamda daha fazla korunması gereken yapılardandır. Yonca yaprağı planlıdır. Yuvarlak kemerli pencereler ve sağır nişlerden oluşan geniş kasnak merkezi kubbeyi çevrelemektedir. Kilisenin fresklerle süslü olduğu bugün kalan izlerden belli olmaktadır. Mimarî özelliklerden dolayı XI.yüzyıla tarihlenmektedir. Alaaddin Keykubat, kaleyle bütünleşen birçok anıtsal yapılar da yaptırmıştır. Selçuklu sanatının eşsiz örneklerinden biri olan Kızılkule, kaleyle bütünlük sağlayan, plan ve ihtişamı ile Alanya'nın simgesi durumundadır. Limanı sürekli denetim altında tutmak amacıyla yapılmış olup çapı zeminde 29 metre, yüksekliği 33 metreyi bulmaktadır. Sekizgen planlıdır. 1226 yılında yapıldığı bilinen kulenin mimarî kuzey yönündeki yazıtta Halep'li Ebu Ali olarak geçmektedir. Kulenin güneyindeki yedi satırlık yazıtta ise Sultan A. Keykubat övücü vasıflarla yüceltilmektedir.
İnşa sırasında Antik Çağa ait devşirme malzemeden yararlanılmıştır. Her bir yüzdeki mazgallar, gözetleme pencereleri, düşmana zift ve kaynar su dökmeye yarayan önleri peçeli delikler yapıya ayrı bir güzellik verirler. Selçukluların Akdeniz'le ilk tanışmalarını simgeleyen Tersane de Alanya Kalesi'nin bütünlüğü içerisinde tüm görkemliği ile sağlam bir şekilde durmaktadır. Beş tonozlu bölmeden ibaret olan yapı yaklaşık 57 metre uzunluğunda, 40 metre derinliğindedir. Giriş kapısındaki yazıt Sultan'ın armasını taşımakta olup rozetlerle süslüdür. Kapının sağ tarafında küçük bir oda yer almakta olup bu oda kimi bilim adamlarına göre mescit olarak kullanılmış kimilerine göre depo olarak değerlendirilmiştir. Kapının sonundaki odanın ise Tersane'e görevli memurlar için düzenlendiği sanılmaktadır. Selçuklular Sinop'tan sonra ikinci deniz üssü niteliğindeki bu Tersane ile Akdeniz'e açılmışlar, hatta bu tersane ile Alaaddin Keykubat "İki Denizin Sultanı" ünvanını almıştır. Yapım tarihi 1227'dir. Tersaneyi güvence altına almak amacıyla yapılmış olduğu sanılan Tophane 14 x 12 metre ölçülerinde iki katlı dikdörtgen bir plan göstermektedir. Bu yapı da Sultan A. Keykubat'ın eseridir. Zamana Karşı koymasını bilen Alanya Kalesi yıpranan ve dökülen bölümleri için 1955 yılında onarılmış ve daha da sağlamlaştırılmıştır.
Alanya Kalesine ziyareti özel araçlarınızla veya Ticari taksilerle yapa bilirsiniz. Bunun yanında Kuyularönü Camii önünden kalkan otobüslerle, Atatürk caddesinden geçerek Damlataş mağarasının üstündeki yoldan ilerleyerek çıkabilirsiniz. Dış kaleye giriş ücretsiz. İç kaleye giriş 2007 Yılında 5 YTL idi.