Zeytin ağaçlarının çepeçevre sardığı saklı kent Assos, diğer adıyla Behramkale, binlerce yıllık geçmişiyle pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış. En çok da Yunan uygarlığının izleri kalmış bu antik kentte. Felsefenin kurucularından Aristo’nun da Sokrat ve Eflatun’la birlikte bu bölgede yaşayıp ders verdiği söyleniyor.
Victor Hugo’nun ölümsüz eserine sahnelik etmiş, Paris’in gözbebeği ünlü Notre Dame Kilisesi’nin üç giriş kapısının birinden bize bakan aziz heykellerini gösterip soruyor rehberimiz: “Bilin bakalım bu azizlerden hangisi, bugün Türkiye’nin yer aldığı coğrafyada hıristiyanlığı yaymak için çalıştı?” Aramızda daha önce Antakya’yı görmüş bir bey yanıtlıyor: “St Paul.” Rehberimiz devam ediyor: “Bravo! Peki gittiği bir diğer adresin Çanakkale’nin ilçesi Assos olduğunu biliyor muydunuz?”
Hayır, bilmiyordum.
Limonata kokulu, güneşli bir bahar gününün sonunda önce lacivert, sonra gri ve en sonunda simsiyah bulutlarla, hemen ardından da şiddetli bir sağanak yağmurla karşılamıştı bizi Assos. Bu kendi halinde, nüfusu bini geçmeyen küçük köy, eteğinde neler biriktirmişti, anlatacak ne çok şeyi vardı:
ARISTO’NUN ASSOS’U
Assos’taki ilk yerleşimin kayıtlarına daha M.Ö. 2 bin yıllarında rastlanıyor. Yunan şehrinin kuruluşu ise M.Ö. 7. yüzyılda Lesbos adasından gelen kolonilerle oluyor. Perslerin ve Lidyalıların işgali altında kalan ve M.Ö. 5. yüzyılda Atina Birliği’ne dahil edilen bölgede Yunan felsefesinin babalarından Aristo’nun yaşadığı, Sokrat ile Eflatun’un ders verdiği söyleniyor. Önce Bergama Krallığı’nın, ardından Roma’nın hakimiyetine giren Assos’un 1330’da Karasi emirinin, hemen ardından da henüz doğmakta olan Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucularından Orhan beyin gözünden kaçmadığı da kayıtlar arasında.
Haksız mı?
Edremit körfezine kuşbakışı bakan, gözalabildiğine denize hakim, 235 metrelik bir volkanik tepenin üzerine konuşlanmış bu minik köyün cazibesinden kaçabilmek mümkün mü? Bugün adeta bir açık hava müzesinin parçalarını oluşturan taş evlerin, Athena Tapınağı’nın, tiyatronun, nekropolün, sonra çok daha yakın bir tarihten, bizden, 14. yüzyıl imzalı bir köprünün, Murad Hüdavendigar Camisi’nin, daha nelerin nelerin çağrısı, çekiciliği, baş döndürücülüğü saklıdır Assos’ta.
ARKEOLOJİK KAZILAR
Assos’taki ilk arkeolojik kazılar 1881’de, Amerikalı bir ekiple başlıyor. Zaten tapınağı, antik tiyatroyu ve nekropoldeki bazı mezarları bulanlar da onlar.
Ne yazık ki bu kazılarda çıkan eserleri bugün Paris’teki Louvre Müzesi ile ABD’deki Boston Güzel Sanatlar Müzesi’nde görmek mümkün. Athena Tapınağı’nın kabartmalı blokları bu müzelerde sergilenmekte. Taşların büyük kısmının gemilere yüklenip İstanbul’a kadar getirildiği ve Tophane Rıhtımı’nın inşasında kullanıldığı da rivayetler arasında. 1359 tarihli Murat Hüdavendigar Camisi’nde de bu taşlardan bazılarının kullanıldığı biliniyor. I. Murat döneminde, Assos yıkıntıları arasında yüksekçe bir yerde kurulmuş camide özellikle duvar süslemeleri dikkat çekiyor. Alçı mihrabı süsleyen yaprakların içi, kabartma rumilerle bezenmiş. Minaresiz yapı hala ihtiyaç olduğunda camii olarak kullanılmakta. Bu arada belirtelim: Assos’ta kazılar sırasında bulunup da yurtdışına götürülmeyen parçalar bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte.
Arkeolojik kazı ve restorasyon çalışmalarından söz edip de dört yıl önce hayatını kaybeden Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu’nun adını anmamak olmaz. Serdaroğlu, Assos Harabeleri Kazı Heyeti’nde yaklaşık yirmi yıl sürdürdüğü görevi sırasında özellikle nekropolde ve Athena Tapınağı’nın bulunduğu alanda çalışmış. Ardından çalışmalarını kenti kuşatan surların kuzey bölümüne, kent içinde konutların yer aldığı alanlara ve güney terasına yayan Serdaroğlu, kazıların yanı sıra onarımlara da ayrı bir önem vermiş. Tapınağın devrilmiş sütunlarını yerlerine dikerken onları yeni teknolojiyle sağlamlaştırmış. Assos’ta arkeolojik çalışmalarının yanı sıra Behramkale’deki özgün taş mimarinin korunmasına ve restorasyonuna da ağırlık veren araştırmacı bugün vasiyeti üzerine Behramkale köy mezarlığında yatıyor.
Assos’ta, Türkiye’nin başka birçok yerinde görmeye alışık olmadığımız önemli bir özellikse kentleşmede gösterilen özen: Köyün içinde yeni yapılanma yasaklanırken, köyün kuzeyindeki tarıma elverişli olmayan alanlarda konut yapımına izin verilmiş. Böylece eski ve yeni binalar yan yana ama içiçe olmayacak biçimde konumlandırılmış.
NAM-I DİĞER BEHRAMKALE
Biraz da pratik bilgi: Çanakkale iline 92, Ayvacık ilçesine 15 km. uzaklıktaki Assos “Behramkale” adıyla da biliniyor. Bu adınsa, Bizans döneminde bölgeye valilik eden Makhram’dan geldiği düşünülüyor. Köyün girişinde gezginleri elişi göz nuru dantelleri, masa örtüleri, halı ve kilimleriyle karşılayan köylülerin başlıca geçim kaynağı turizm, tarım ve hayvancılık. Zeytin ağaçlarının bolluğu köyün önemli bir zeytin üreticisi olmasını sağlamış; sofra zeytini ve zeytinyağı üretimi hayli yaygın. Assos bugün köy içi, iskelesi, Kadırga plajı, koyu ve yakın çevresiyle 2500 kişi kapasiteli bir turizm bölgesi. Yeniden başlayan kazı çalışmaları, köyün ve yakın çevrenin hareketlenmesine neden olmuş. Limanda yer alan yapılar, orijinal mimarinin bozulmamasına dikkat edilerek onarılmış ve otel - motel gibi konaklama tesislerine dönüştürülmüş. Ayrıca köy içinde ve yakın çevre köylerde ev pansiyonculuğu başlamış ve ev yemeklerinin yapıldığı küçük lokantalar oluşmuş.
ARİSTO’NUN AŞKI BULDUĞU KENT
Assos gibi geçmişi binlerce seneye dayanan bir Yunan şehrinde ilginç anekdotlar olmaz mı? İşte onlardan biri: Hikaye bu ya, Assos Kralı Hermias'in kız kardeşi Pythias'ın güzelliği dillere destandır... Pythias'ı görenler onu bir daha akıllarından çıkaramamaktadırlar... Ünlü düşünür Aristo, Hermias'in okul arkadaşıdır. Hermias, Aristo'yu Assos'a davet eder. Bu davete icabet eden Aristo da, yemekte Pythias'ı görür görmez aşık olur ve yemekten içmekten kesilir. Bunun üzerine Hermias, Assos'ta bir okul açtığı takdirde kız kardeşini Aristo'ya vereceğini vaat eder. Hikaye nasıl mı sonlanır? Mutlulukla: Aristo ile Pythias evlenir ve bu arada bir de felsefe okulu kurulur. M.Ö. 348-345 yılları arasında Aristo burada “Erdem'e Övgü” isimli eserini hazırlar.
Victor Hugo’nun ölümsüz eserine sahnelik etmiş, Paris’in gözbebeği ünlü Notre Dame Kilisesi’nin üç giriş kapısının birinden bize bakan aziz heykellerini gösterip soruyor rehberimiz: “Bilin bakalım bu azizlerden hangisi, bugün Türkiye’nin yer aldığı coğrafyada hıristiyanlığı yaymak için çalıştı?” Aramızda daha önce Antakya’yı görmüş bir bey yanıtlıyor: “St Paul.” Rehberimiz devam ediyor: “Bravo! Peki gittiği bir diğer adresin Çanakkale’nin ilçesi Assos olduğunu biliyor muydunuz?”
Hayır, bilmiyordum.
Limonata kokulu, güneşli bir bahar gününün sonunda önce lacivert, sonra gri ve en sonunda simsiyah bulutlarla, hemen ardından da şiddetli bir sağanak yağmurla karşılamıştı bizi Assos. Bu kendi halinde, nüfusu bini geçmeyen küçük köy, eteğinde neler biriktirmişti, anlatacak ne çok şeyi vardı:
ARISTO’NUN ASSOS’U
Assos’taki ilk yerleşimin kayıtlarına daha M.Ö. 2 bin yıllarında rastlanıyor. Yunan şehrinin kuruluşu ise M.Ö. 7. yüzyılda Lesbos adasından gelen kolonilerle oluyor. Perslerin ve Lidyalıların işgali altında kalan ve M.Ö. 5. yüzyılda Atina Birliği’ne dahil edilen bölgede Yunan felsefesinin babalarından Aristo’nun yaşadığı, Sokrat ile Eflatun’un ders verdiği söyleniyor. Önce Bergama Krallığı’nın, ardından Roma’nın hakimiyetine giren Assos’un 1330’da Karasi emirinin, hemen ardından da henüz doğmakta olan Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucularından Orhan beyin gözünden kaçmadığı da kayıtlar arasında.
Haksız mı?
Edremit körfezine kuşbakışı bakan, gözalabildiğine denize hakim, 235 metrelik bir volkanik tepenin üzerine konuşlanmış bu minik köyün cazibesinden kaçabilmek mümkün mü? Bugün adeta bir açık hava müzesinin parçalarını oluşturan taş evlerin, Athena Tapınağı’nın, tiyatronun, nekropolün, sonra çok daha yakın bir tarihten, bizden, 14. yüzyıl imzalı bir köprünün, Murad Hüdavendigar Camisi’nin, daha nelerin nelerin çağrısı, çekiciliği, baş döndürücülüğü saklıdır Assos’ta.
ARKEOLOJİK KAZILAR
Assos’taki ilk arkeolojik kazılar 1881’de, Amerikalı bir ekiple başlıyor. Zaten tapınağı, antik tiyatroyu ve nekropoldeki bazı mezarları bulanlar da onlar.
Ne yazık ki bu kazılarda çıkan eserleri bugün Paris’teki Louvre Müzesi ile ABD’deki Boston Güzel Sanatlar Müzesi’nde görmek mümkün. Athena Tapınağı’nın kabartmalı blokları bu müzelerde sergilenmekte. Taşların büyük kısmının gemilere yüklenip İstanbul’a kadar getirildiği ve Tophane Rıhtımı’nın inşasında kullanıldığı da rivayetler arasında. 1359 tarihli Murat Hüdavendigar Camisi’nde de bu taşlardan bazılarının kullanıldığı biliniyor. I. Murat döneminde, Assos yıkıntıları arasında yüksekçe bir yerde kurulmuş camide özellikle duvar süslemeleri dikkat çekiyor. Alçı mihrabı süsleyen yaprakların içi, kabartma rumilerle bezenmiş. Minaresiz yapı hala ihtiyaç olduğunda camii olarak kullanılmakta. Bu arada belirtelim: Assos’ta kazılar sırasında bulunup da yurtdışına götürülmeyen parçalar bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte.
Arkeolojik kazı ve restorasyon çalışmalarından söz edip de dört yıl önce hayatını kaybeden Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu’nun adını anmamak olmaz. Serdaroğlu, Assos Harabeleri Kazı Heyeti’nde yaklaşık yirmi yıl sürdürdüğü görevi sırasında özellikle nekropolde ve Athena Tapınağı’nın bulunduğu alanda çalışmış. Ardından çalışmalarını kenti kuşatan surların kuzey bölümüne, kent içinde konutların yer aldığı alanlara ve güney terasına yayan Serdaroğlu, kazıların yanı sıra onarımlara da ayrı bir önem vermiş. Tapınağın devrilmiş sütunlarını yerlerine dikerken onları yeni teknolojiyle sağlamlaştırmış. Assos’ta arkeolojik çalışmalarının yanı sıra Behramkale’deki özgün taş mimarinin korunmasına ve restorasyonuna da ağırlık veren araştırmacı bugün vasiyeti üzerine Behramkale köy mezarlığında yatıyor.
Assos’ta, Türkiye’nin başka birçok yerinde görmeye alışık olmadığımız önemli bir özellikse kentleşmede gösterilen özen: Köyün içinde yeni yapılanma yasaklanırken, köyün kuzeyindeki tarıma elverişli olmayan alanlarda konut yapımına izin verilmiş. Böylece eski ve yeni binalar yan yana ama içiçe olmayacak biçimde konumlandırılmış.
NAM-I DİĞER BEHRAMKALE
Biraz da pratik bilgi: Çanakkale iline 92, Ayvacık ilçesine 15 km. uzaklıktaki Assos “Behramkale” adıyla da biliniyor. Bu adınsa, Bizans döneminde bölgeye valilik eden Makhram’dan geldiği düşünülüyor. Köyün girişinde gezginleri elişi göz nuru dantelleri, masa örtüleri, halı ve kilimleriyle karşılayan köylülerin başlıca geçim kaynağı turizm, tarım ve hayvancılık. Zeytin ağaçlarının bolluğu köyün önemli bir zeytin üreticisi olmasını sağlamış; sofra zeytini ve zeytinyağı üretimi hayli yaygın. Assos bugün köy içi, iskelesi, Kadırga plajı, koyu ve yakın çevresiyle 2500 kişi kapasiteli bir turizm bölgesi. Yeniden başlayan kazı çalışmaları, köyün ve yakın çevrenin hareketlenmesine neden olmuş. Limanda yer alan yapılar, orijinal mimarinin bozulmamasına dikkat edilerek onarılmış ve otel - motel gibi konaklama tesislerine dönüştürülmüş. Ayrıca köy içinde ve yakın çevre köylerde ev pansiyonculuğu başlamış ve ev yemeklerinin yapıldığı küçük lokantalar oluşmuş.
ARİSTO’NUN AŞKI BULDUĞU KENT
Assos gibi geçmişi binlerce seneye dayanan bir Yunan şehrinde ilginç anekdotlar olmaz mı? İşte onlardan biri: Hikaye bu ya, Assos Kralı Hermias'in kız kardeşi Pythias'ın güzelliği dillere destandır... Pythias'ı görenler onu bir daha akıllarından çıkaramamaktadırlar... Ünlü düşünür Aristo, Hermias'in okul arkadaşıdır. Hermias, Aristo'yu Assos'a davet eder. Bu davete icabet eden Aristo da, yemekte Pythias'ı görür görmez aşık olur ve yemekten içmekten kesilir. Bunun üzerine Hermias, Assos'ta bir okul açtığı takdirde kız kardeşini Aristo'ya vereceğini vaat eder. Hikaye nasıl mı sonlanır? Mutlulukla: Aristo ile Pythias evlenir ve bu arada bir de felsefe okulu kurulur. M.Ö. 348-345 yılları arasında Aristo burada “Erdem'e Övgü” isimli eserini hazırlar.