Olympos, Hellenistik Devir’ de kurulmuştur. Varlığını M.Ö. II. yüzyılda bastırdığı Lykia birlik sikkelerinden anlıyoruz. M.Ö. 100′ de birliğin önde gelen ve üç oy hakkına sahip altı şehrinden birisi olmuştur. M.Ö. I. yüzyılda Olympos‘ a korsanlar dadanmış, şehir korsanların yerleştiği bir yer haline gelmiştir. M.Ö. 78′ de Roma komutanı Servilius Isaurieus Olympos‘ u korsanlardan temizleyerek şehri Roma topraklarına katmış, Roma dönemi sırasında hemen yakınındaki tabii gazların yandığı Çıralı‘ daki Demirci tanrı Hephaistos kültü ile büyük bir ün sahibi olmuştur.
M.Ö. II. yüzyılda bütün Lykia kentlerindeki onarım ve yardımlarından tanıdığımız Rhodiapolisli Opramoas’ ın Olympos’ a da yardım elini uzattığını ve birçok yapının onarımını ve yeniden yapımını sağladığını görüyoruz.
M. Ö. II. yüzyıl sonlarında Çiçero Olympos ‘u zenginlikler ve sanat eserleriyle dolu bir kent olarak tarifetmektedir. Kent doğu-batı yönünde yaklaşık 600 m. kuzey-güney yönünde 250 m. genişliğinde bir alana yayılmıştır. M. S. 141 ve 526 yıllarında iki kez deprem geçiren kent M. Ö. 1. yüzyılın ortaları ve M. S. 4. yüzyılda olmak üzere iki kez de korsanlar tarafından yönetilmiştir. Olympos aynı zamanda Hıristiyan‘ lığın da erken yayıldığı kentlerden birisidir. Papaz Methodius M. S. 300 yılında kenti ziyaret etmiştir. Kent 7 ve 8. yüzyıllardaki Arap istilalarından sonra 9. yüzyıldan 16. Yüzyıla dek Cenevizli tüccarların üssü haline gelmiştir. Barboros Hayrettin Paşa’ nın Akdeniz’ de Türk egemenliğini sağladığı 16. yüzyıldan sonra kent tamamen terkedilerek harabe haline gelmiştir.
Böylece bu yüzyıl Olympos‘ un en refah içinde olduğu yüzyıl olmuş, bundan sonraki III. yüzyılda yeniden korsanlar Olympos‘ a musallat olmuşlardır. Korsanların saldırıları zengin ve mamur şehri bir anda fakir düşürmüş ve önemini yitirmesine sebep olmuştur. Bundan sonra şehir önemsiz küçük bir kent olarak yaşamını sürdürmüştür.
Venedik, Ceneviz ve Rodos şövalyelerinin Akdeniz’ de cirit attığı Orta Çağ’ da şehir biraz hareketlenmiş ise de Osmanlıların deniz üstünlüğünü kurmalarından sonra iyice önemini kaybetmiş ve XV. yüzyılda terk edilmiştir.
Antik yapıların büyük bir bölümü çoğunluğu defne ve böğürtlen çalısı olmak üzere sık bir bitki örtüsüyle maskelenmiştir. Antik kentte bugüne dek ciddi bir kazı yapılmamıştır. Sadece 1991 ve 1999 yıllarında Antalya Müze Müdürlüğü Başkanlığı’ nda bazı eserlerin etrafındaki bitkiler temizlenmiş ve bakım çalışması yapılmıştır.
Antik Şehir Olympos
Antik Likya‘ nın en önemli liman kentlerinden olan Olympos, tarih boyunca mitolojiye konu olmuştur. Konumunun elverişliliği nedeniyle korsanların barınağı olan Olympos, bugün sahip olduğu tarihsel değerleri, 3200 metrelik muhteşem sahili, endemik bitkileri, Caretta Caretta‘ ları Khimaira‘ sı, tüm sportif etkinliklere olanak veren muhteşem doğası ve pansiyon olarak kullanılan meşhur ağaç evleri ile tüm dünyaca bilinmektedir.
Akdeniz iklimine sahip Olympos‘ ta kışları yağışlı ve nemli, yazlar kurak ve sıcaktır. Nisan başından eylül sonuna kadar denize girmek mümkündür Olympos, içinden geçtiği dereciğin iki yanına yayılmıştır. Kumsaldan da görülen ve mezarların üzerinde bulunan yüksek tepe Olympos‘ un akropolüdür. Üzerindeki yapı kalıntıları ise Orta Çağ’ da bir kale şekline sokulan surlara aittir. Bu tepeden bakıldığında Venedik misali ırmağın güzel görüntüsünü seyredebilirsiniz. Irmak, kenarlarına yapılan poligonal teknikteki duvarlarla kanal haline sokulmuş, bugün de izlerini gördüğümüz köprü ile iki yaka birleştirilmiştir.
Nehrin karşı tarafında hemen kıyıda görülen pencereli yapı şehrin hamam kalıntılarıdır. Olympos‘ un bu kıyısına nehrin üzerindeki iri taşlara basarak geçilebilir. Burada çalılıklardan çok zor gezilebilen Olympos‘ un tiyatrosu bulunur. Tiyatronun tonozlu paradosları, orkestraya ve çevreye dağılmış süslü kapı ve niş parçaları burada tipik bir Roma Devri tiyatrosunun bulunduğunu gösterir. Tiyatro ile deniz arasında Bizans Çağı bazilikası ve suru ile nehrin kenarındaki hamam kalıntılarıdır. Tiyatro ile deniz arasında Bizans Çağı bazilikası ve suru ile nehrin kenarındaki hamam nefis bir başka yapı kalıntısı yer alır. Ortada oluşan geniş açıklıktan anlaşıldığına göre şehrin agorasının ve gymnasionu’ nun burada olması gerekmektedir.
Çıralı, Olympos antik kentinin yanındaki köyün adıdır. Olympos antik kenti‘ne deniz tarafından girişte en çok dikkat çeken yapılar Ak Dere‘nin iki yakasına inşa edilen taşkın önleme duvarları ile vadinin ağzında, güney yakadaki sarp kalker yamacın alt bölümünde yan yana bulunan iki lahit mezardır. Bu mezarlardan batıdaki, Olymposlu korsanlardan Kaptan Eudemas‘a ait olup üzerindeki direksiz ve küreksiz gemi kabartması ve dört satırlık bir şiir nedeniyle çok ilgi çekmektedir. 25 . şiirin, lahidin yanında bulunan açıklayıcı tabeladan okuduğumuz tercümesi şöyledir:
“Son limana girdi demirledi çıkmamak üzere,
Çünkü ne rüzgardan ne de gün ışığından medet var artık.
Işık taşıyan şafağı terkettikten sonra Kaptan Eeudemos,
Oraya gömüldü gün misali kısa ömürlü gemisi, kırılmış bir dalga gibi. ”
Bu mezarları geçtikten sonra patikadan sağa ayrılan bir kol sulu bir derenin sağ kıyısını izleyerek kentin ana yerleşim alanına girmektedir. Vadi tabanının 250 m. genişliğe ulaştığı bu kesimde kalker yamaçların eteğinden çıkan üç tane karstik kaynağın suları burada bir bataklık oluşturarak yoğun bir bitki örtüsünün gelişmesine yol açmıştır. Bu nedenle burada yer alan ev kalıntılarının çoğunun planı hakkında bilgi alınamamaktadır. Bu kesimde bulunan, birtanesi bitkisel motif kabartmalı ve kitabeli bir dizi likya tipi lahidi geçtikten sonra, erken Bizans dönemine ait mozayikli bir hamama ulaşılmaktadır. Bitki ve hayvan motiflerinin yanısıra geometrik desenlerin de işlendiği mozaikler kilisenin hem tavanında hem de tabanında yer almaktadır. Ancak tabandaki mozayikler 16. yüzyılda meydana gelen bir deprem sonrasında binanın zemininin çökmesi (oturması) ve zeminden bir kaynak suyunun çıkması sonucunda taban suyu içerisinde kalmıştır. Bugün hamamın zemininde görülen mozayikler tavandan düşen mozayiklerdir. Antik hamamın yanından geçen ve kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzanan su kanalı 1800′ lü yıllarda Kıbrıslı Hacı Hasan adlı bir kişi tarafından değirmen çalıştırmak amacıyla yapılmıştır. Bu değirmenin kalıntısı kanalın Olympos Vadisi‘ ndeki yola açıldığı yerde görülmektedir.
Mozayikli hamamın güneybatısında imparator Marcus Aurelius adına yapılmış bir tapınak kalıntısı bulunmaktadır. Tapınağın M.S. 172-180 yılları arasında yapıldığının üzerindeki kitabede yazılı olduğu Nevzat Zafer tarafından aktarılmaktadır. Buradan sonra batı yönünde yürüyüşe devam edildiğinde Olympos antik kenti‘nin batı girişinde bulunan Kültür Bakanlığı’ na ait bilet gişesine varılmaktadır. Dere yatağının oldukça geniş ve sığ olduğu bu kesimden karşıya geçildiğinde (Günümüzde çay üzerinde karşıdan karşıya geçişi sağlayacak herhangi bir köprü yoktur) kalker yamaç üzerinde kademeli bir şekilde yer alan Nekropol (mezarlık) alanına ulaşılır. Geç Roma dönemine ait, yan yana sıralanmış oda şeklindeki tonozlu ve tamamı kitabeli 250 civarındaki bu taş mezarlar insanı ilk görüşte cezbetmektedir. Aralarında anıtsal tipte yapılmış tek mezarlara da rastlanılan bu mezarların yaklaşık 200′ünün kitabelerinin yayınlanmış olduğu Nevzat Zafer “Olympos” makalesinde açıklamaktadır. Giriş kapılarının üst bölümleri kemerlerle örtülü olan mezarların sürgülü taş kapakları bulunmaktadır. Yine Nevzat Zafer’in aktardığına göre, genellikle “Olympos’ lu” ibaresini içeren kitabeler dini, mali ve adli konulardan bahsetmektedir. Dini konularla ilgili olarak en çok Hephaistos 25′dan bahsedilmekte, Khimera, Apollo ve Athena’ nın adları da bazı kitabelerde geçmektedir.
Nekropol‘ den sonra patika üzerinde doğu yönünde yüründüğünde Olympos‘ un Tiyatrosu‘ na ulaşılır. M.S II. yüzyılda yapılmış 1500 kişi alabilecek kapasitedeki tiyatronun kalker yamacın üzerine yapılmış oturma sıraları büyük ölçüde bozulmuştur. Tiyatrodan sonra geç Roma dönemine ait sırasıyla Agora, Odeon ve Hamam kalıntılarına uğrayan patika yoğun bir bitki örtüsünden geçerek, derenin güney yakasında kumsala çıkar. Kumsal üzerinde, Ak Dere‘ nin güney yakasındaki taşkın önleme duvarına ait izole bir kalıntı bulunur.
Akarsu eskiden daha derin olduğu için, antik dönemde tekneler dere boyunca içerilere kadar girebilmekteydi. Nitekim taşkın önleme duvarının iki yakasında yükleme boşaltma amacıyla yapılmış rıhtım kalıntıları bulunmaktadır. Derenin güney yakasında, hafif kabarık kireçtaşlarıyla yapılmış 3 metre yüksekliğe ulaşan rıhtım duvarının Hellenistik döneme ait olduğu söylenmektedir. Bu duvarın batı ucunda dikdörtgen blok taşlardan yapılmış Roma Çağı duvarı bulunmaktadır. Yine Roma Dönemi’ nde yapılmış bir taş köprünün kalıntısı denizden yaklaşık 80 m. kadar içeride, derenin kuzey yakasında yer almaktadır. Ak Dere‘ nin iki yakasındaki taş duvarlar yer yer yıkıldığı için 1949 ve 1969 yıllarından meydana gelen büyük taşkınlarda akrarsuyun duvarların dışına taşarak antik yapılara zarar verdiği, Olympos gezisinde kılavuzluğunu yapan Kerim Ölçer tarafından ifade edilmiştir. 1945 yılına dek, Orman İdaresinin kestiği tomrukları yaklaşık 8-10 m. derinliği olan Ak Dere‘ de yüzdürülmek suretiyle denize taşınarak burada gemiye yüklendiği yine aynı kişi tarafından bir çocukluk anısı olarak anlatılmıştır. Ancak günümüzde Ak Dere‘nin suyunun büyük bir bölümü yukarı kesimde sulama suyu olarak alıkonulduğu için özellikle yaz aylarında akarsu kurumaya yüz tutmaktadır.
Olympos - Yanartaş
Bir Lykya kenti olan Khimaira‘ da, antikçağlardan bu yana hiç sönmeden yanan ateş, bir doğal gaz kaynağının çatlaklardan yeryüzüne çıkmasıyla oluşuyor. Eskiden daha güçlü olan ateş, zamanla küçük ama çok sayıda aleve dönüşmüş. Gündüz saatlerinde belli belirsiz olan alevleri akşam saatlerinde izlemek daha etkileyici olmaktadır. Ören yeri girişinden yaklaşık 20 dakikalık yürüyüşten sonra bu yanar taşların olduğu tepeye ulaşılmaktadır.
Olympos‘ a bir saatlik mesafedeki yanartaşın mitolojik öyküsü şöyledir:
Yunanistan’ a bağlı Argos’ ta, Bellerophontes adlı tanrısal güzellikte bir delikanlı yaşarmış. Uçan at Pegasos’ a sahip olmayı çok istediğinden dağ bayır damadan günlerce Pegasos’ un peşinden koşturmuş ama muvaffak olamamış. Birgün tanrılar rüyasında uçan ata nasıl sahip olabileceğini bildirmişler. O da tanrıların istediği şekilde atın su içtiği bir anda kendine verilen altın gemle ata sahip olmayı başarmıştır.
Ancak Bellerophontes birgün yanlışlıkla birisini öldürür. Bundan dolayı Argos’ tan ayrılıp Tiryns kralı Proitos’ un sarayına sığınır. Kraliçe bu yakışıklı gence çok geçmeden aşık olur. Onunla sevişmek ister. Fakat Bellerophontes konuk olduğu evin sahibine saygısızlık etmek istemez ve kraliçenin arzusunu geri çevirir. Kraliçe de kocasına yalan söyleyerek gencin kendisinin zorla koynuna girmek istediğini ileri sürerek ondan intikam almak ister. Kral öfkelenir ise de konuğunu öldürmek istemez ve onu öldürtmek için kayınbabası olan Lykia kralına bir mektupla birlikte gönderir.
Bellerophontes Lykia‘ ya ulaşır. Kral onu Xanthos nehri yakınında karşılar ve dokuz gün misafir eder. Dokuzuncu günde damadının gönderdiği mektubu alır ve öldürülmesi gerektiğini anlar. Ancak o da öldüremez ve Khimaira‘ nın öldürmesini ister. Böylece ondan kurtulmayı düşünmüştür. Khimaira önü arslan arkası yılan, ortası keçi olan ve ağzından alevler saçan garip bir yaratıktır. Bellerophontes tanrıların isteği ve kanatlı atı Pegasos sayesinde Khimaira‘ yı yere serer. Kral, Bellerophonhes‘ e daha birçok zor işler vermişse de o hepsinin hakkından gelmiştir.
Bunun üzerine kral onun tanrı soyundan geldiğine inanarak ona birçok armağanlar verir ve kızıyla evlendirir. Bellerophontes Poseidon soyundan gelmektedir. Bu evlilikten üç çocuğu olur, bunlardan kızı Laodameia, Zeus ile sevişir ve bu sevişmeden Sarpedon doğar. Sarpedon büyüyünce Lykia kralı olur. Troya savaşına katılır.
Ben ta uzaklardan geldim yardıma
Anaforlu Xanthos’ tan geldim, uzak
Lykia‘ dan…..
diyerek savaşta geri kalanlara çıkışır ve birçok kahramanlık gösterdikten sonra Akhilleus’ un silahlarıyla savaşan Patroklos tarafından öldürülür. Son nefesini verirken de vazifesini Glaukos’ a devrederek ölür. Zeus oğlunun ölüsünü Lykia‘ ya götürmesi için Apollon’a emir verir.
İşte böylece yer altı yaratıklarından Typhon ile Ekhidna’ nın birleşmesinden doğan Khimaira, bugün Çıralı ve Yanartaş denilen Olympos‘ tan görülen dağda yaşarmış. Belerophontes‘ in uçan atı Pegasos’ a binerek öldürdüğü Khimaira son nefesini verirken bile ağzından alevler çıkıyormuş. Bugün tabii gazların kayalar arasından çıkıp yanması işte bu efsane ile birleştirilir.
Ulaşım
Antalya-Finike yolundan Olympos‘ a gitmek için Ulupınar‘ dan harabe levhasının olduğu yola sapmak gerekir. Dar fakat nefis güzellikteki yol bizi Olympos‘ un sahiline kadar indirir. Harabeye ulaşmak için çayı geçip geniş kumsalda biraz yürüdükten sonra Olympos‘ un içinden geçen çay kenarına ulaşılır. Çayın yanından giden patika yol bizi harabenin içine götürecektir.