Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) (MÖ. 220-MS.300
Kurulduğu tarih kesin olarak bilinmemektedir. Tarihte bilinen İlk Türk Devletidir'dir.
Bilinen ilk hükümdarı Tuman(Teoman)'dır. Teoman'dan sonra yerine oğlu Mete Han geçmiştir.
Asya Hun devleti Mete Han zamanında en geniş sınırlarına ulaşmıştır.
Çinliler Türk akınlarına karşı koymak için ÇİN SEDDİ'ni yaptılar.
NOT: Tarihte ilk defa bütün Türkleri tek bayrak altında toplayan Türk Devleti Asya Hun devletidir.
Büyük Hun Devleti VERASET SİSTEMİ ve ÇİN SİYASETİ nedeniyle Doğu ve Batı Hun Devleti diye ikiye ayrıldı.
Batı Hunları ARAL GÖLÜ civarına göç etmek zorunda kaldılar. Doğu Hunları ise Kuzey ve Güney olarak ikiye ayrıldı. Ve daha sonra Çinliler tarafından ortadan kaldırıldı.
Çin Seddi
TÜRKLERDE VERASET SİSTEMİ NASILDI
Türklerde devlet hükümdar Ailesinin ortak malı sayılırdı. Ve ülke hükümdarın sağlığında oğulları arasında paylaştırılırdı. Her prensin (TEKİN) hükümdar olma hakkı vardı.
NOT: Bu anlayış Türk devletlerinde sık sık taht kavgalarının çıkmasına ve Türk devletlerinin parçalanmasına sebep olmuştur.
Hunlar'Da Devlet Teşkilatı
Hun Devleti otlağı bol besiciliğe elverişli bozkırlar bölgesinde kurulmuştu. Tarıma uygun toprakları nerdeyse hiç yoktu. Bu yüzden ekonomisinin temeli, başta at yetiştiriciliği olmak üzere hayvan yetiştirmek üzere idi. Bunun sonucu olarak sosyal durum, Çin'dekinden çok farklıydı. Çin'de geniş Toprak sahipleri ile köle sınıfı vardı. Hun bölgesinde ise ne malikanelere ne de toprak kölelerine rastlanıyordu. Akrabalık bağları ile birbirine sıkı sıkı bağlı olan aileler, kabileleri meydana getiriyor, kendilerini savunmak için daima silahlı yaşayan kabilelerin sıkı işbirliği yapmalarından da devlet doğuyordu.
Bu yapısı ile ve ordunun Mete tarafından tanziminden sonra, devlet merkezden idare edilen bir "askeri teşkilat" haline gelmişti. Askeri karakterde olması ve gerekli şartların (bozkırda eğitilmiş olmak, at ve silah)bulunması sebebiyle de fütühata açıktı. "Köylü" Çin devletinden bu yönü ile ayrılıyordu.
Çin'de esas rejim "Feodalite" idi. Hun Devletinde ise Merkeziyetçilik hakimdi. Bu devlette Çinliler ancak küçük memurluklara ve bazı müşavirliklere gelebiliyordu. Birinci derecede sorumlu makam sahipleri ile yüksek görevliler tamamen Hun aslından gelmeydi. Bunlar emirlerindeki silahlı kuvvetlerle, aynı zamanda birer komutandılar.
Devlet teşkilatının (Sağ-Sol eligleri=kanat kralları) Çinlilikle hiç bir ilgisi yoktu. Mete tarafından gerçekleştirilen ve toplulukta kabilecilik gayretlerini kırarak devlete milli topluluk havasını getiren ordudaki 10'lu tertip Türk idi. Devletin "Milli" karakterinin korunmasına dikkat ediliyordu. İmparator kumandasındaki Çin ordusunu kuşatan Mete'un Çin içlerine dalarak bozkırdan uzaklaşmasına , devlet meclisi engel olmuştu.
Hun devleti bozkır Gök-Tanrı inanışındaydı. Bu bakımdan Türk inancı ne Moğol totemciliğine ne de Çin toprak tanrıcılığına benziyordu.
Bütün bunlardan dolayı Mete'un zamanında kesin şeklini aldığı görülen büyük Hun Devleti, sosyal yapı, hakimiyet anlayışı, idare, ordu, din, dünya görüşü ve benzeri gibi çeşitli yönlerden, Türk milletinin tarih ve kültüründe bir kilit taşı ve ana kaynak durumundadır. Onun için Türk ve dünya tarihinde çok büyük önem taşır.
Hun İmparatorluğunun Parçalanması
Mete'dan sonra hükümdar olan KİOK (M.Ö.174-160) devletin büyüklüğünü muhafaza etmeye çalıştı. Yurtlarından oynattığı Yüeçi'ler Afganistan'a giderek burada İskender tarafından kurulmuş olan GREK hakimiyetine son vermişlerdi. (M.Ö.166) Aynı yıl Kiok da kalabalık ordusu ile Çin başkentine giderek imparatorun sarayını yakıp ülkenin Çinli prensesini de alarak evlenmişti.
Çin Prenseslerinin Hun Ülkesindeki Etkileri
Çin sarayı ile kurulan ve devam ettirilen akrabalık siyasi bir nitelik taşıyordu. Fakat bu çığırın açılması ilerde Çin ile temas edecek olan hemen bütün Türk devletleri bakımından kötü sonuçlar verecek bir davranış oldu. Hanedanlar arasındaki bu yakınlaşma Çin entrikalarının yoğunlaşması için bir fırsat yaratıyordu. Çin diplomatları ve görevlileri Hun merkezindeki Çinli prensesin himayesinden faydalanıyorlardı. Bu sayede Hun topraklarında serbestçe gezip dolaşıyorlar, Türklerin ve onlara bağlı kavimlerin arasında propaganda yapıyorlardı.
Çin Casusları
Çin imparatoru VU-Tİ Çin'in en büyük gelir kaynağı olan ipeğe batı ülkelerinde yeni pazarlar bulma gayretindeydi. Bunun içinde İç Asya İran üzerinden Akdeniz kıyılarına ulaşan ünlü "İpek yolu" nu güvenlik altında bulundurmak istiyordu. Bu bakımdan Orta ve Batı Asya da yabancıların gücünü kırması gerekiyordu. Türk-Çin mücadelesinin yüzlerce yıl sürmesinin temel sebeplerinden biride bu kervan yoluna hakim olmaktı.
Vu-Ti ipek yolu üzerindeki memleketleri ve kavimleri öğrenerek Hun'lara karşı işbirliği sağlamayı dış politikasının ana hedefi haline getirmişti. Bu maksatla yüksek rütbeli bir Asker olan Çang-Kien'i batıya göndermişti. Bu casus gizli vazifesini yaparken Hun'lar tarafından yakalanıp uzun zaman gözaltında tutuldu.
Çinli casus batıda geçirdiği on yıl içinde edindiği bilgileri, temaslarını ve tavsiyelerini bir rapor haline getirerek imparatora sundu. Bu önemli rapor sonraki yıllarda takip edilecek Çin siyaseti için başlı başına bir rehber vazifesi gördü.
Çin Ordusunda Hun Usulüne Benzer Yenilenmeler
Hanedanlar arasındaki akrabalık bağlarına ve gizli haber alma faaliyetine ek olarak Çin imparatorları askeri ıslahata da önem verdiler. Çin orduları Türk usulüne göre yetiştirilmeye çalışıldı. Tuman zamanında başlayan bu hareketlilik ara verilmeksizin uzun zaman sürdürüldü. Nihayet Çinliler Hun tarzında 140.000 kişilik süvari kuvveti çıkaracak konuma geldiler.
Hunların Zayıflaması Ve İç Huzursuzluklar
Hun imparatoru Kiok zamanında pek sorun olmayan bu durum Kiok'tan sonra imparator olan KÜNÇİN zamanında (M.Ö.160-126)gerçek bir huzursuzluk kaynağı olarak ortaya çıktı.
Künçin Çin'deki Han sülalesine damat olmuştu. Üstelik babası ve dedesi ölçüsünde dirayetli bir Askerde değildi. Bu sebepler bir araya gelince Hun iktidarında sarsıntılar olmaya başladı. Bunu fırsat bilen Çin kuvvetleri Hun bölgelerine önce küçük, küçük daha sonra ise durdurulamadıklarından dolayı taarruza geçtiler. Bunun neticesinde zengin güneybatı toprakları (Tanrı dağları-Çungarya-Turfan-Yarkent-Kuça vb.)Çin istilasına uğradı.
Hun prenslerinin birbirleriyle olan anlaşmazlıkları ayrıca askeri güçsüzlük ve iktisadi darlık karşısında maddi yardım sağlamak için Çin ile bir anlaşma yapılıp Çin himayesine girmek gibi bir eğilim benimsenmeye başlamıştı. Ancak bu görüşe karşı çıkıp mücadeleden yana olanlarda vardı. Bunların başında Prens ÇİÇİ yer alıyordu. Çiçi kardeşinin hükümranlığını tanımadığını ilan etti. Bu durum karşısında Hun meclisi çok yoğun tartışmalar yaşadı. Nihayet Bu görüş ayrılığı maalesef Hun'ların bölünmesiyle neticelendi. Devlet birliğinin parçalanması ile Çin üzerindeki Hun baskısı da tamamen ortadan kalktı. Bu bakımdan M.Ö.58 yılı Doğu Asya tarihinde bir dönüm noktası oldu.
Daha sonraları Çiçi bütün rakiplerini yenerek Tanhuluk merkezini ele geçirdi. Bu suretle Hun imparatoru durumuna geldi. Kardeşi HOHANYEH kendisine bağlı kütlelerle Çin'in kuzeybatı sınırına çekildi ve burada yaşadılar. Bu kütleler "Güney Hunlar" diye anılırlar.
Hun Çiçi Devleti
Çiçi devletini batıya doğru yaymayı uygun gördü. M.Ö.51 de harekete geçerek çok kısa sayılabilecek bir zaman içinde Aral gölüne kadar olan bütün batı bölgesini ele geçirdi. Devleti tekrar eski gücüne kavuşturmaya çalıştı. Çiçi devletin Kuzey Moğolistan'daki ağırlık merkezini de Çu-Talas nehirleri arasına kaydırdı ve orada yeni bir başkent kurdu.
Böylece Türkistan sahasına Türk halkının iyice yerleşmesini sağladı. Çiçi ayrıca Fergana ve Baktria bölgesini de Batı Hun İmparatorluğu topraklarına kattı.
Çin Saldırısı Ve Yenilgi
Hunlar'ın yeniden toparlanmasından endişe eden Çin Vusun'lar ve Kank-Kü Devleti ile bir anlaşma yaparak saldırıya geçti ve daha henüz tam yapılanmamış Hun birliklerini yenip Talas ırmağı üzerinde yeni yapılmış Hun başkentini yakıp yıktılar. (M.Ö.36) Çiçi bu savaşta hayatını kaybetti.
Hunları'In Yeniden Yapılanması Ve Yıkılış
Güney Hunlar'ı M.Ö.31 de ölen Hohanyeh'in evlatları tarafından Çin tabiiyetinde kalarak bir müddet idare edildiler. Fakat tarihin cilvesidir ki hiç bir zaman esaret altında kalmaya alışık olamayan ve olmamış yüce Türk milleti bir kez daha içinden muhteşem bir hükümdar çıkararak M.S.18-46 yıllarında YU TANHU tarafından istiklallerine kavuşturuldu. Doğuda Kuzey Hun topraklarını da alarak Mançurya'ya, batıda Kaşgar'a kadar olan sahada hakimiyetlerini genişletip Çin ile olan bütün münasebetleri kestiler.
Fakat Yu Tanhu'nun ölümünden sonra iç anlaşmazlıklar başladı. Bütün bunlara birde uzun zaman süren kıtlık ve hayvan ölümleri eklenince ülkede açlık baş gösterdi. Nihayet iç karışıklıklar sonucu bir daha hiç birleşmemek üzere ikiye ayrıldılar. Dış Moğolistan'da Kuzey Hunlar, İç Moğolistan'da Güney Hunlar. Bu devletlerinde ömrü uzun olmadı ve 147-156 yıllarında Sienpi'ler tarafından Kuzey Hunlar, 216 yıllarında ise resmen olmasa bile Çin'li idarecilerin yönetime gelmesiyle Güney Hun'lar da tarihe karıştı.
TÜRKLERE KARŞI ÇİN SİYASETİ (POLİTİKASI) NASILDI
Çin bozkır göçebe hayatı yaşayan ve savaşçılıkları gelişmiş olan Türk Ordusu karşısında çaresiz kalıyordu. Hatta Türk Akınlarını durdurmak için ÇİN SEDDİ'ni yaptırmıştı. Buna rağmen Türkleri durduramamıştı. Bu durum karşısında çaresiz kalan Çin şu siyaseti takip etti:
1- Çin prenslerini Hun Hakanlarıyla evlendirerek, prensesin yanında Hun sarayına çok sayıda hizmetkar gönderdiler. Bu hizmetkarlar casusluk faaliyetinde bulunarak, Türkler hakkında bilgi topladılar.
2- Türk Beylerine hediyeler göndererek, onları kendilerine bağlamaya ve ekonomik olarak Çin'e bağımlı yaşamaya alıştırdılar.
3- Hediyeleri ve ekonomik yardımları birden keserek, Türkleri itaat Altına almaya çalıştılar.
4- Türk Beylerini birbirlerine karşı kışkırtarak, Türk devletinin parçalanmasını sağladılar